Günümüzde yalnızlaşan ve kapitalist sistemin etkisiyle sosyal yapıları şekillenen toplumda örgütler geçmişe kıyasla psikososyal açıdan daha karmaşık ve zorlayıcı bir hale gelmektedir. Cinsiyet ve hiyerarşi farkı gözetmeksizin tüm kültürlerde ve iş yerlerinde meydana gelen herkesin maruz kalma riski taşıdığı ve örgütler için yaygın bir sorun haline gelen ‘mobbing’ ya da daha basit bir ifade ile ‘iş yerinde taciz’ sıkça ele alınan ve geçerliliği yüksek bir araştırma konusudur (Öztürk, Cevher,2015). Mobbing kavramı yıldırma, bastırma, sindirme, yok sayma gibi anlamlara gelen ve iş yerindeki örgütsel çatışmanın, verimsizliğin ve motivasyonsuzluğun en büyük kaynağıdır (Tutar,2004). İş hayatında insanı toplumdan bağımsız ele almak mümkün değildir. Çünkü toplum herkese roller biçer ve oluşturduğu normlara uyulmasını bekler. Toplumun bizlere yüklediği rolleri düşününce kadın dediğimizde akla ilk olarak gelen annelik ve ev hanımlığı olmuştur. Bu algı bile kadının iş yerinde yaşayacağı zorlukları anlamamız da yeterli olacaktır. Sevgili Nurcan Önder'in Türkiye'de Kadın İşgücünün Görünümü adlı makalesinde belirtildiği üzere sanayi devriminden itibaren kadın işgücü hep ucuz emek olarak görülmüştür bu nedenle ekonomik krizler kadının iş gücüne katılımını arttırmış fakat çalışma koşulları üzerinde olumlu bir etkisi olmamıştır ( Öztürk, Cevher,2015). Kadınlar, erkeklerle aynı işi yapsalar bile genellikle daha düşük maaşlar almakta ve daha az kariyer fırsatı bulmaktadır.
Toplumsal cinsiyet rolleri ve kalıpları, erkek egemen iş ortamları, duygusal manipülasyon ve algı oyunları, cam tavan ve cam uçurum etkisi ( örneğin kriz anlarında kadına görev verilmesi, başarısızlık durumunda günah keçisi ilan edilmesi) gibi bir çok etken söz konusudur. Bu durum iş hayatın da kadınların erkeklere göre daha fazla mobbinge maruz kalmasına da sebep olmaktadır.
Tınaz’a (2020) göre, iş yerlerinde kadınların maruz kaldığı mobbing, büyük ölçüde bulundukları pozisyonla ilişkilidir. Erkek egemen yapının hâkim olduğu iş gücü piyasalarında kadınlar genellikle daha alt düzey görevlerde konumlandırılır. Bu konumlarda varlık göstermek çoğunlukla sorun yaratmazken, kadınlar kariyer basamaklarında yükselmeye başladıklarında sistematik bir dirençle karşılaşırlar. Bu direncin merkezinde ise çoğu zaman mobbing yer alır. Kadın, ilerlemeye çalıştıkça yalnızca bireysel bir rakiple değil, erkek odaklı tüm yapısal sistemle mücadele etmek zorunda kaldığını fark eder. Kadınların karşısında ki bu görünmez duvarlar erkek odaklı düzenin kadın yükselişine karşı geliştirdiği sistemli bir savunma mekanizması olan mobbingtir.
Mobbinge maruz kalan bireyde zamanla hem fiziksel hem de ruhsal belirtiler ortaya çıkabilir. Bu durum, kişinin iş yerindeki verimliliğini ciddi biçimde düşürürken, aynı zamanda psikolojik ve sosyal yönden derin bir çöküşe sürükleyebilir. İş ortamında hissettiği baskıyla baş etmeye çalışan birey, bu yükü dengelemek adına önce işe geç kalmaya, ardından da hastalık izinlerini kullanmaya başlayabilir. Psikolojik tacizin yoğunlaştığı durumlarda ise tablo daha da ağırlaşabilir; mağdur bireyde intihar düşüncelerine varan ciddi psikolojik sarsıntılar gelişebilir (Tınaz, 2006). Hirigoyen’in de vurguladığı gibi, mobbing karşısında sessiz kalmak, zamanla bireyi çıkışı olmayan bir noktaya sürükler. Bu nedenle, iş yerinden ayrılmaktan başka seçenek kalmadan önce, kişi maruz kaldığı psikolojik şiddete karşı mutlaka sesini yükseltmeli ve sınırlarını net bir şekilde çizmelidir (Öztürk, 2019).
Sevgiyle Kalın.
FACEBOOK YORUMLAR