Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

NÜFUS MESELESİNE FARKLI BİR BAKIŞ

25 Aralık 2011 - 22:00



Ülkelerin ve genel olarak bütün dünyanın şöyle veya böyle bir nüfus meselesi vardır. Bazıları nüfuslarının azlığından, bazıları da çokluğundan şikâyetçidirler. Bu nüfus meselesi özellikle gelişmiş batılı ülkeler için büyük bir tehlike arz etmektedir. Onların propaganda ettiği gibi gelişmemiş yoksul ülkelerin bunu o kadar hissetmediğini biliyoruz. Halinden en çok şikâyet edenler varlıklı ve refah içinde yaşayanlardır.


Batılı ülkelerin derdi nüfuslarının azalmasıdır. Egemenliği başkalarına kaptırmaktan ve giderek yok olmaktan korkuyorlar. Bunda haksız da değillerdir. Bu korku ve endişe yeni değildir. İki yüz, üç yüz yıldan beri vardır. İngiliz düşünür ve papaz Malthus ilerde dünyadaki besin kaynaklarının yetmeyeceğini söyleyerek tehlikeye çok evvelce işaret etmiştir. İnsanları besleyecek kaynaklar sınırlı fakat üreme sınırsız olduğuna göre buna bir çare aramak lazımdır. İlk akla gelen şey nüfus artış hızını azaltmaktır. Bugüne kadar Malthus’un bahsettiği tehlike doğmamış olsa da bunun ortadan kalktığı da söylenemez. Bu dünya bir gün insanlara yetmeyecektir. Meğerki başka gezegenlere gitme imkânı doğsun. Veya bilemediğimiz şeyler olsun.


Batılılar ülkelerine gelen göçmenlerden rahatsız olmaktadırlar. Onların nüfusu sürekli artıyor ve refahlarına ortak oluyorlar. Kendi ülkelerinde çocuk doğurmayı teşvik ederken ve ödüllendirirken başkalarına doğum kontrolünü veya başka adla nüfus planlamasını tavsiye ediyorlar ve bu konuda maddi yardım da yapıyorlar. Sağlık personellerini bile istihdam ediyorlar. Afrika’daki, Asya’daki yerlilere bunu öğretiyorlar. Bu düşüncelerinin pek samimi ve dürüstçe olduğundan kuşku duymamak mümkün değildir. Onlar sanki çok insan severmiş gibi yardıma koşuyorlar. Hâlbuki bugünkü refahlarının önemli bir sebebi o yoksul ülkelerin kaynaklarının sömürülmesidir.


Nüfusun artmasına karşılık insanlar bilim ve teknoloji sayesinde aynı alandan daha büyük verim alarak şimdilik lazım olan gıdayı temin edebiliyorlar. Fakat gıdaların bu fazla üretimi ancak onların genetiklerini bozmakla meydana gelmekte ve gizli bir tehlikeyi de doğurmaktadır. Kısa zamanda yetişen bu gıdaların tadı tuzu olmadığı gibi insan sağlığını tehdit ettiği de bir gerçektir. Değerli bir araştırıcımızın ifade ettiği gibi: “deccal tabaktadır”. Bu gıdalar insan hayatına girdiğinden beri erkeklerin spermlerinde azalma meydana gelmiş ve erkeklerde kısırlık artmıştır. Bundan kırk elli sene önce bir atılımdaki spermatozoit sayısı üç yüz bin iken, yüz binin altına düşmüştür.


Bizim ülkemizin de nüfus artış hızı gittikçe azalmaktadır. Otuz kırk sene içerisinde yıllık nüfus artış oranı yarı yarıya düşmüştür. Binde kırklardan binde yirmilere geldik. Bazıları belki buna seviniyor. Daha kaliteli insanlarımız olacak ve herkes bakabileceği kadar çocuğa sahip olacak. Şunu açıkça söyleyeyim ki bu bir aldanıştır. Nüfusunu azaltmakla asla bir ülke kalkınmamıştır. Ancak refaha ulaşan ve kalkınan ülkelerin nüfusu azalmıştır. Yani nüfus azalması kalkınmanın sebebi değil, sonucudur. Hem şunu da unutmayalım ki halen dünyanın en yoğun nüfusunu barındıran ülkeler batılı ülkelerdir. Tarihte bütün medeniyetler nüfus yoğunluğunun olduğu yerlerde gelişmiştir.


Herkes bilir ki iki çocukla nüfus azalır. Batılı ülkeler çocuğu olanlara fazla teşvik primi ödüyorlar. Beş tane çocuğu olan, çocuk parasıyla neredeyse çalışmadan yaşayacak kadar devletin desteğini görüyor. Bizim gibi ülkelerin kalkınmaları ancak çok çalışmakla olacaktır. Çok çocuğu olanlara gelişmemizi önlüyorlar düşüncesiyle kızmanın hiçbir anlamı yoktur. Belki insanlar bunu sözle ifade etmiyorlar ama böyle düşünenler çoktur. Çocuğun ne olduğunu yaşlanınca anlarsınız. Hastalanınca size bir bardak su verecek ve ölünce cenazenizi taşıyacak insana ihtiyaç duyarsınız. İki çocuğu olan arkadaşlarımızdan bazılarının tek çocukla kalınca nasıl perişan olduklarını gördük.


Nüfus bir ülkenin maddi ve manevi her tür zenginliğinin yaratıcı motorudur. Tabiatın hedefi çoğalmaktır. Ülkeleri idare edenler haklarının dertlerine çare bulmak için gece gündüz çalışmalıdırlar. Osmanlı maarif nazırının dediği gibi “ah, şu maarif olmasa okulları ne güzel idare ederdim” dememeliler. İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Hollandalılar on dokuzuncu asırda halklarını besleyemiyorlardı. İngiltere’de insanlar bir kâse çorba için saatlerce kuyrukta bekliyor, bazıları açlıktan intihar ediyordu. Bundan sömürgecilik doğdu. Bugünkü refahlarında bizim hakkımız vardır. Şimdi aç ve yoksul insanlara yardım etmeleri boyunlarının borcudur. Dünyadaki açlığın sebebi adaletsizliktir.


Refaha ve rahata kavuşmuş insanlar çoluk çocukla uğraşmak istemezler. Nüfus artışına karşı çıkmanın esas sebebi budur. Yoksa onları nasıl besleyip eğitecekleri düşüncesi değil. Yoksullar zenginlerden daha çok çocuklarını düşünür. Zenginlere sormalı, mademki kalitesiz insanların çoğalmasını istemiyorsunuz, neden siz daha kaliteli çocuklar yetiştirmiyorsunuz. Neden sizin beş tane çocuğunuz yok. İnsanlar rahatı ve keyfi bozulmasın, çocuk ayak bağı olmasın istiyorlar! Çocuk sevmeyen insanın insanlığı azalır ve yalnız kendini düşünen bir egoist olur. Vesselam.

Bu yazı 614 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum