Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

ARİSTO MANTIĞINA İTİRAZA İTİRAZ

18 Mart 2011 - 22:00

Geçen gün televizyonda bir profesör konuşuyordu. Düşüncelerinin anlaşılmamasını ve insanların yanlış düşünmelerini Aristo mantığına bağladı ve bunu birkaç defa tekrarladı. İnsanları ikna ve tatmin edeceğine işin kolayına kaçıp böyle suçlaması doğrusu hiç hoşuma gitmedi. Ben ki birçok defa Aristo mantığının yetersizliğini yazılarımda dile getirmişim fakat bu saldırı beni konunun üzerinde biraz daha durmaya ve düşünmeye sevk etti. Her yanlış düşünmeyi ve anlayışsızlığı Aristo mantığına bağlamak haksızlıktır. Aristo böyle yanlış muhakemeler yapın demiyor. Yanlış düşünen biziz.
         
Aristo mantığı sonsuz büyükle sonsuz küçüğün tam ortasında bulunan insana uygun bir mantıktır ve hayatımıza rahatlıkla uygulayabileceğimiz ondan daha elverişli bir mantık yoktur. Elbette bu mantığın yetersizlikleri ve açıkları vardır. Dünyada hiçbir şey mükemmel ve kusursuz olamaz. “Bu dünya mümkün olan dünyaların en iyisidir”. Hiçbir bilgi kesin ve mutlak değildir. Mantık bir soyutlamadır, mantık kavramları olgularla yüzde yüz çakışmaz. Mantık gibi matematik de olgulara dayanmaz. Zihni bir şeydir.  Geometrideki üçgen kavramı ile öğretmenin elindeki üçgen tahta ayni değildir. Hiçbir şeyi mutlak olarak ölçemezsiniz. Saat, dakika ve saniyeler bile yaklaşık doğrulardır. Bir saat tamı tamına altmış dakika değildir. Biraz eksiktir. Onun için yılda altı saat bir fazlalık oluyor ve dört yılda bir, bir gün artıyor.
         
Aristo mantığı mutlak olanı kavramaya yetmiyor. Kayıtsız şartsız olanı, hiçbir duruma bağlı olmayan şeyleri, sonsuzluğu bu mantıkla anlayamazsınız. İlk nedenleri, kendinde olan varlığı, özgürlüğü bu mantıkla anlayamazsınız. Mantık bunları anlamaya çalıştığında kendi kendisiyle çelişmeye başlar. Mantığın bu zafiyetini ta iki bin beş yüz sene evvel sofistler görmüş ve bunu “hareket yoktur” önermesiyle ortaya koymuşlardı. Onlara göre Aşil, kendisinden bir adım önde olan karıncaya asla yetişemez. Ve ayrıca bir takım mantık oyunları ile bir önermenin hem doğrusunu hem tersini savunabiliyor veya bunların çelişkisini gösterip saçmalığını ortaya koyabiliyorlardı: “Giritli bir insan ‘bütün Giritliler yalan söyler’ dese yalan mı söylemiş olur doğru mu?”.
         
Şüphesiz insanın bilme ve anlama vasıtaları sadece mantıktan veya Aristo mantığından ibaret değildir. Aristo mantığının temeli kıyastır. Kıyasın dışında birçok düşünme şekilleri vardır. Analoji, diyalektik, tümevarım ve son asırlarda ortaya atılan sembolik mantık doğru düşünmek ve doğruya varmak için başvurulan yollardır. Aristo mantığının bilim yapmaya en elverişli mantık olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu mantık doğru değilse bilimden şüphe etmek lazım. Hatta günlük hayatımızda kullandığımız mantıktan bile şüphe etmeliyiz. Biz insanların hep ayni insanlar olduğunu kabul ederek anlaşmalar yaparız. Mesela müşterisine bir şey satan adam ona senetler imzalatır. Müşteri birkaç gün sonra diyebilir mi ki: “ödemiyorum, imzaladığım zamanki adamla ben ayni adam değilim”. Böyle saçmalık olur mu diyeceksiniz.
         
Aristo mantığı dışındaki yollarla da düşünmeye çalışırız. Fakat bunlar da hata yapmaya ve yanlış düşünmeye açıktır. Hatta Aristo mantığından daha çok hataya açıktırlar. Mesela analojilerin bizi götüreceği sonuçların doğru veya yanlışlığın ne ile denetleyeceğiz. Ki şairler, edebiyatçılar, sezgileri ile hareket eden mistikler iddialarının doğruluğunu hiçbir şeyle teyit edemezler. İlhamın bir değeri vardır ve fakat hiçbir şey ona dayanarak ispat edilemez. İnsanlar çoğu zaman akıl dışı yollarla insanları etkiler ve taraftar toplarlar. Aristo mantığı hiçbir şey öğretmiyor diye bulunmuş olan Tümevarım metodu veya diyalektik metot tabii olgularla ilgilenir ve onların nedenlerini bulmaya çalışır. Olguların gözleminden ve incelenmesinden varılan sonuçlar hiçbir zaman kesin bir bilgi teşkil etmez. Hiçbir bilim adamı yüksek bir sezgi kabiliyetine sahip olmadan bir şey keşfedemez. Bilimsel bilgiye ulaştıran şey çoğu zaman bir tek olayın gözleminden çıkar. Newton’un yerçekimini bulması gibi… Bilim olayların envanteri değildir. Yaratıcı bir zekâya sahip olmayan, bilim adamı olamaz. Hesap memuru olur.
         
Bizim kendimize en uygun, en geçerli ve en yaygın mantığa uymamız normaldir. Gerçekler bir bakıma bize uydukları için gerçektirler. Bize gerçek görünen şeylerin saf gerçek olması gerekmez. Duyularımız yetersiz ve kusurludur ve böyle olmaları bizim için avantajdır. Biz bütün sesleri duymuyoruz ve uzaktaki nesneleri göremiyoruz. Yaşamamız böyle mümkün oluyor. Komşunuzun evindeki fısıltıları duysaydınız, hayat çekilmez olurdu. Optik kusurlar bir nimettir. Bir cam yüzey yüz bin defa büyütülse bize bir engebeli arazi gibi gelecektir. Fakat biz onu düz bir yüzey olarak görürüz. Öklid geometrisi Riman’ın geometrisinden daha az doğru olsa bile hayata uygun olan Öklid’inkidir. Bu geometriye göre “doğru” vardır, “düzlem” vardır,  “paralel” vardır. Ama gerçekte varsın olmasın.
         
Son olarak şunu söyleyelim ki Aristo mantığının üzerine bina edildiği üç temel kural (Aynilik, çelişmezlik, üçüncü ihtimalin yokluğu) deneylerden çıkmış değildir. Onları deneylerle beraber düşündüğümüz veya deneylerden çıkmış sandığımız için hata ediyoruz. Elbette nesneler hiçbir zaman olduğu gibi kalmaz, değişirler. Aristo’nun bahsettiği şey, asla değişmeyen bir şeydir. Nesne değildir. Farazi olarak vardır. Hayalde vardır. Onun başka bir şey olarak düşünülmesi mümkün değildir. Vesselam.

Bu yazı 773 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum