Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

SUÇLU İNSAN PSİKOLOJİSİ

04 Mayıs 2012 - 21:00




Faili meçhuller konusunda son zamanlarda meydana gelen gelişmeler ve
bunlara iştirak eden bir polis memurunun itirafları beni çok düşündürdü. Bu
polis gizli olan suçunu neden açıkladı. Kimse kendisinden bir şey istememişti.
Suçunu beraber olduğu arkadaşlarından başkası da bilmiyordu. Kimsenin
yapamayacağı bir şeyi yaptı ve gitti hem kendini hem arkadaşlarını ihbar etti.
Şimdi ceza evindedir. Faili meçhullerin yerlerini gösteriyor. Bu yazıda suçlu
bir insanın dünyasına girmeye ve onu anlamaya çalışacağız. Bu bir denemeden
ibarettir. Elbette konuyu bütünüyle aydınlatabileceğimizi iddia etmiyoruz.
Bildiklerimizi ifade etmenin de yararsız olmayacağına inanıyoruz.



Toplum düzeninin sağlanması için kanun ve kurallara ihtiyaç vardır.
Bunlara aykırı davranmayı suç olarak adlandırırız. Suç işlemenin yaptırımları
yani cezası vardır. Ahlaki normları ihlal etmek suç kavramına girmiyor.
Toplumda insanlardan bazısı suçlu duruma düşmektedir. Suçlunun bunu kendi
iradesi ile yaptığını kabul etmek zorunludur. Aksi takdirde cezalandırmanın
gerekçesi kalmazdı. Kişi temyiz ve tefrik kabiliyetinde olunca yaptığının
sorumluluğuna katlanmalıdır. Bazılarının doğuştan suçlu olduğu hakındaki
teoriler bir kanıta sahip değildir, akıl ve mantığa da aykırıdır.



Bir suçu işleyen kimse evvela zihninde eylemini meşrulaştırır. Yaptığı
işin suç olmadığına kendini ikna eder. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” isimli
romanında hukuk öğrencisi Raskolnikov tefeci ihtiyar kadının yaşamaması
gerektiğine, onun insanlığa hiçbir katkısı olmadığına inanır ve nihayet bir
balta ile onu yok eder. Hırsızlık yapan biri de kendine çeşitli bahaneler bulur
ve eşyasını çaldığı adamların bunu hak ettiğine, toplumun kendisine gerekli
imkânları vermediğine kendini ikna eder. Faili meçhul cinayetleri işleyen biri
de bunu milleti ve vatanı için yaptığına, hainlerin ortadan kaldırılmaları
gerektiğine inanır.



İkinci olarak suçlularda yakalanmayacaklarına dair bir inanç vardır.
Hırsızlık, çetecilik, gangsterlik gibi suçları işleyenlerin düşünceleri
böyledir. Bunlar suç işlemeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu işe
başlarken yakalanmadan bir iki başarılı suç işlemişlerse artık kendilerine bir
şey olmayacağına inanırlar. Suçun sebebi maddi kazanç olmaktan çıkar bir işi
ustalıklı yapmaktan doğan hazzı aramak olur. Suç nevrotik ve hastalıklı bir ruh
yapısının telafi mekanizması da olabilir. Suçlu suç işleyerek tanınmaktan övünç
duyar. Birçok suçlunun hapse girerken “insanlar benden bahsediyor mu” dedikleri
olmuştur.



Aşırı güç tutkusu da insanı suç işlemeye sevk eder. Böyleleri kural ve
kaide tanımakla güce kavuştuklarına inanırlar. Bunlar güce tapan insanlardır.
Herkesin uyduğu şeye uymamak onlara bir güçlülük duygusu verir, işledikleri
suçları anlatmaktan çekinmezler. Çünkü kimsenin kendilerini
cezalandıramayacaklarına inanırlar. “Falan yere gittim müdürün yakasından
tuttum, şöyle-şöyle bağırdım” derler. Güç elde ettikçe devlete ve hükümete bile
kafa tutar, etkileri altına almak isterler. Vergi ödemezler, bankaları
hortumlarlar. Suçları cezasız kalır. Tanrılaşmak isterler. Gün olur ilahi
adalet bunları yere çarpar, suçları cezasız kalmaz.



Suç toplumsal vasfı olan bir şeydir. Toplumun bir değer hükmüdür. Suçlu
suçunun hiç bilinmemesinden rahatsızlık duyar. Rahatlaması için suçunun
bilinmesi lazımdır. Seri katillerin işledikleri suçlarda mahsus bir ipucu
bırakmaları suçu yüklenme arzularından doğar. Suçlular tamamen toplum dışı
olamaz. Bu, ancak şizofreni gibi kişiliğin tamamen dağıldığı kimselerde olur.
Suçlu en azından belli bir arkadaş çevresinde suçunun bilinmesini sağlar.
Böylece kendini akıl hastalığına karşı korur. Hempalarının varlığı sosyal
duygudan tamamen kopmalarını önler.



Kişilik sosyal duygunun gelişmişliği oranında gelişir. İnsan sosyal
duygudan uzaklaştıkça kişi olamaz ve kendini sevemez. Suçu gizli kalan insanın
psikolojisini düşünelim. Birisi bir suçu ayıpladığında bunu yapan gizlemekteki
korkaklığından kendini ezilmiş hisseder. Faili meçhullere katılan polisin bu
suçu gizli kaldıkça kendisine bir şey olmayacaktı. Maaşını alıp geçinecekti.
Fakat bu kişi toplum dışı olacaktı. Birisi yanında katilleri kötülediğinde
kendine olan inancı tamamen yok olacaktı. Buna dayanamadı. Kendini ihbar ederek
hapse girdi ve topluma katıldı, suçlu da olsa tekrar toplumun bir bireyi oldu.
Suçunu itiraf ederek kişiliğini kazandı. Ceza onun için bir kurtuluştur.



Neden bazı katillerin hiç vicdan azabı duymadığı söylenebilir. Hiç
duymadığını tam olarak bilemeyiz fakat bunların vicdan azabını hafifleten
şeyler vardır. Bazı yörelerde mesela kan davasından adam öldürmek halk arasında
suç sayılmıyor. Böyle adamlar yakalansın veya yakalanmasın suçlanmıyor ve hatta
itibar görüyorlar. Eğer kimse yüz vermese bunlar yaşayabilir miydi? Toplum
içine çıkabilirler miydi? Hiç sanmıyorum. Bir insana verilebilecek en büyük
ceza onu toplum dışı ilan etmektir. Bir yerde bir insanla kimse konuşmasa o
adam ölümden daha beter bir cezaya çarpılmış demektir. Vesselam. 

Bu yazı 2496 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum