ARKADAŞIM HALİT
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
Mahallemizin saygıdeğer simalarından Şeyhanlı Heci Abbasın evi sağlık ocağına giden yolun üstünde, bizim evin beş yüz metre kadar ilerisindeydi. Soyadı Koca olsa da Siverekte herkes onu Şeyhanlı Hacı Abbas olarak tanırdı. Bu isimle tanınmasının nedeni bir zamanlar Şeyhan Köyünde ikamet etmiş olmasından kaynaklanıyordu.
Ormanı, meyvesi ve sebzesiyle tanınan güzel bir köydü Şeyhan. Köyün az ilerisinden Fırat Nehri akardı. Dağ ve tepeler arasından kendine yol bulan, doğudan batıya doğru yol alan Fıratın sol yakasında yüksek bir noktaya kurulan ŞEYHAN manzarasıyla insanı mest edecek kadar bir güzel bir köydü. Oradan bakıldığında her yer rahatlıkla görülebilinirdi.
ŞEYXANın içinden gece gündüz yolcusu hiç eksik olmayan toprak bir yol geçiyordu. KERWANÇUMANİ taraflarından gelip SERSAP, AĞIRMAT, KONAKİ üzerinden batıya doğru uzanan yol Bucak bölgesine kadar inerdi. Dik yamaçlardan, derin vadilerden geçen yol Sırat Köprüsünü andırıyordu. At, eşek ve katır sırtında bu yolda yapılan yorucu yolculuklar sırasında köylüler akla karayı seçerdi. Fakat buna rağmen meyve ve sebzesini şehre indirmek isteyenlerin bu yolu kullanmaktan başka bir seçeneği yoktu.
ŞEYXAN Köyünde önemli bir ermişe ait olduğu düşünülen bir türbe vardı. Türbede Dede isimli bir zat yattığından ötürü bu köye ŞéXANé DEDAN deniliyordu. Ziyaretgâh haline getirilen türbenin başında köylüler zaman zaman kurbanlar keser, dertlerine deva, boğuştukları sorunlara çözüm arar, geçmişlerinin ruhuna hayır dualarında bulunurdu.
Bu ermiş ile ilgili bölgede birbirinden ilginç hikâyeler anlatılırdı. Anlatılanlardan etkilenen bölge insanı çevre köylere göre biraz daha dindardı. Heci Abasın kendisi de bu köyde doğup büyüdüğü için anlatılan hikâyelerden etkilenmiş ve ister istemez o da birçok ŞEYXANLI gibi inancını her şeyin üstünde tutan birisiydi.
1962 yılında önce Çermike iki- üç yıl sonra da Sivereke taşınan komşumuz Heci Abbas mahallemizde sözüne güvenilir birisiydi.İnsanlara güven veren bir duruşu vardı.
Heci Abbasın maddi durumu iyiydi. Evinin ön cephesinde iki dükkân ve bir de fırın yaptırmıştı. Fırını Sekavanlardan iki kardeş olan Necati ve Mustaaf Konak işletiyordu. Bu fırın sayesinde mahalle sakinleri taze ve kaliteli ekmekle tanışmıştı. Fevzi adında bir kardeşleri daha vardı ama o çok nadiren fırına gider gelirdi. Bütün yük daha çok Necati ile Mustafanın sırtındaydı. Fırının duvarlarına nazar değmesin diye birkaç Arapça ayet ve insanların ilgisini çekmek için İstanbulun fethini sembolize eden renkli bir afış asılmıştı.
İşleri zaten başından aşkın olan kimi kadınlar daha az zahmetli olur diye evde yoğurdukları hamuru pişirilmesi için fırına gönderirdi. Habersiz misafir alanlar, canı lahmacun isteyen ve özelikle de Siverek tavası özleyenler fırının önünde uzun kuyruklar oluştururdu. Fırını işleten her iki kardeş de müşterilere karşı son derece kibardı. Pişirilmesi için kendilerine teslim edilen lahmacun malzemesini çalmaz, arta kalan yumurtalara el sürmez geri kalanı olduğu gibi sahiplerine iade ederlerdi. Kısacası son derece dürüsttüler.
Fırının sağ tarafında Hacı Abbasa ait iki dukkândan söz etmiştım. Bu dükkânlardan birini Fırat boylarından Sivereke göç eden iki kardeş işletiyordu. Kardeşlerden birisinin iki ayağı dizden aşağı tutmuyordu.İsmi Mustafaydı. Mahalleli ona kısaca Sofi diyordu. İki ayağı dizden aşağı tutmadığı halde o eşini, çoluk çocuğunu geçindirmek için istediği yere rahatlıkla gidip gelebiliyordu.
Sofi, ellerini ve dizlerini aynı anda yere basarak dizlerinin üstünde yürürdü. Dizleri aşınmasın diye araba lastiğinden yapılmış iki dizlik kullanıyordu. Elleri tahriş olmasın diye de bir çift eski terlik kullanıyordu. Hatta yanlış hatırlamıyorsam kalçalarını korumak için de araba lastiğinden yapılmış bir korunağı vardı.Sonra ki yıllarda halden anlayan birkaç hayırsever Sofiyi çektiği bu eziyetten kurtarmış, ona pedalı el ile çevrilen üç ayaklı bir bisiklet almışlardı. Büyük bir azaptan kurtulan Sofi kendisine bu iyiliği yapanlara gece gündüz durmadan dua ediyordu.Bir zaman sonra da motorlu bir sakat arabası aldı kendine ve böylelikle Sofi büsbütün rahata kavuştu.
Sofi Mustafa ve kardeşinin Heci Abbasla çok yakın ilişkileri vardı. Sanırım kendilerini Heci Abbasın birer müridi gibi görüyorlardı.
Halan hizmet veren bu fırın olduğu gibi yerinde duruyor. Üzerinden kırk beş yıl geçmiş, ve birkaç el değiştirdiği halde fırın Siverekte hâlâ Heci Abbasın fırını olarak biliniyor. Aradan onca zaman geçti ne Heci Abbasın ismi unutuldu ne de onun adıyla anılan bu fırın anılardan silinebildi.
Devam edecek...
Kadir Büyükkaya / Hollanda
FACEBOOK YORUMLAR