Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-25.BÖLÜM

26 Ağustos 2017 - 06:12

ARKADAŞIM HALİT



YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM


 


Mahallemizin saygıdeğer simalarından Şeyhanlı Heci Abbas’ın evi sağlık ocağına giden yolun üstünde, bizim evin beş yüz metre kadar ilerisindeydi. Soyadı Koca olsa da Siverek’te herkes onu Şeyhanlı Hacı Abbas olarak tanırdı. Bu isimle tanınmasının nedeni bir zamanlar Şeyhan Köyü’nde ikamet etmiş olmasından kaynaklanıyordu.


 


Ormanı, meyvesi ve sebzesiyle tanınan güzel bir köydü Şeyhan. Köyün az ilerisinden Fırat Nehri akardı. Dağ ve tepeler arasından kendine yol bulan, doğudan batıya doğru yol alan Fırat’ın sol yakasında yüksek bir noktaya kurulan ŞEYHAN  manzarasıyla insanı mest edecek kadar bir güzel bir köydü. Oradan bakıldığında her yer  rahatlıkla görülebilinirdi.


 


ŞEYXAN’ın içinden gece gündüz yolcusu hiç eksik olmayan toprak bir yol geçiyordu. KERWANÇUMANİ taraflarından gelip SERSAP, AĞIRMAT, KONAKİ üzerinden batıya doğru uzanan yol Bucak bölgesine kadar inerdi. Dik yamaçlardan, derin vadilerden geçen yol Sırat Köprüsünü andırıyordu. At, eşek ve katır sırtında bu yolda yapılan yorucu yolculuklar sırasında köylüler akla karayı seçerdi. Fakat buna rağmen meyve ve sebzesini şehre indirmek isteyenlerin bu yolu kullanmaktan başka bir seçeneği yoktu.


 


ŞEYXAN Köyü’nde önemli bir ermişe ait olduğu düşünülen bir türbe vardı. Türbede “ Dede” isimli bir zat yattığından ötürü  bu köye   “ ŞéXANé DEDAN“ deniliyordu. Ziyaretgâh haline getirilen türbenin başında köylüler zaman zaman kurbanlar keser, dertlerine deva, boğuştukları sorunlara çözüm arar, geçmişlerinin ruhuna hayır dualarında bulunurdu.


Bu ermiş ile ilgili bölgede birbirinden ilginç hikâyeler anlatılırdı. Anlatılanlardan etkilenen bölge insanı çevre köylere göre biraz daha dindardı. Heci Abas’ın kendisi de bu köyde doğup büyüdüğü için anlatılan hikâyelerden etkilenmiş ve ister istemez o da birçok ŞEYXANLI gibi inancını her şeyin üstünde tutan birisiydi.


 


1962 yılında önce Çermik’e iki- üç yıl sonra da Siverek’e taşınan komşumuz Heci Abbas mahallemizde sözüne güvenilir birisiydi.İnsanlara güven veren bir duruşu vardı.


 


Heci Abbas’ın maddi durumu iyiydi. Evinin ön cephesinde iki dükkân ve bir de fırın yaptırmıştı. Fırını Sekavanlardan iki kardeş olan Necati ve Mustaaf Konak işletiyordu. Bu fırın sayesinde mahalle sakinleri taze ve kaliteli ekmekle tanışmıştı. Fevzi adında  bir kardeşleri daha vardı ama o çok nadiren fırına gider gelirdi. Bütün yük daha çok Necati ile Mustafa’nın sırtındaydı. Fırının duvarlarına nazar değmesin diye birkaç Arapça ayet ve insanların ilgisini çekmek için İstanbul’un fethini sembolize eden renkli bir afış asılmıştı.


 


İşleri zaten başından aşkın olan kimi kadınlar daha az zahmetli olur diye evde yoğurdukları hamuru pişirilmesi için fırına gönderirdi. Habersiz misafir alanlar, canı lahmacun isteyen ve özelikle de Siverek tavası özleyenler fırının önünde uzun kuyruklar oluştururdu. Fırını işleten her iki kardeş de müşterilere karşı son derece kibardı.  Pişirilmesi için kendilerine teslim edilen lahmacun malzemesini çalmaz, arta kalan yumurtalara el sürmez geri kalanı olduğu gibi sahiplerine iade ederlerdi. Kısacası son derece dürüsttüler.


 


Fırının sağ tarafında Hacı Abbasa ait iki dukkândan söz etmiştım. Bu dükkânlardan birini Fırat boylarından Siverek’e göç eden iki kardeş işletiyordu. Kardeşlerden birisinin iki ayağı dizden aşağı tutmuyordu.İsmi Mustafa’ydı.  Mahalleli ona  kısaca“ Sofi “diyordu. İki ayağı dizden aşağı tutmadığı halde o eşini, çoluk çocuğunu geçindirmek için istediği yere rahatlıkla gidip gelebiliyordu.


 


Sofi, ellerini ve dizlerini aynı anda yere basarak dizlerinin üstünde yürürdü. Dizleri aşınmasın diye araba lastiğinden yapılmış iki dizlik kullanıyordu. Elleri tahriş olmasın diye de bir çift eski terlik kullanıyordu. Hatta yanlış hatırlamıyorsam kalçalarını korumak için de araba lastiğinden yapılmış bir korunağı vardı.Sonra ki yıllarda halden anlayan birkaç hayırsever Sofi’yi çektiği bu eziyetten kurtarmış, ona pedalı el ile çevrilen üç ayaklı bir bisiklet almışlardı. Büyük bir azaptan kurtulan Sofi kendisine bu iyiliği yapanlara gece gündüz durmadan dua ediyordu.Bir zaman sonra da  motorlu bir sakat arabası aldı kendine ve böylelikle Sofi büsbütün rahata kavuştu.


Sofi Mustafa ve kardeşinin Heci Abbas’la çok yakın ilişkileri vardı. Sanırım kendilerini Heci Abbas’ın birer müridi gibi görüyorlardı.


 


Halan hizmet veren bu fırın olduğu gibi yerinde duruyor. Üzerinden kırk beş yıl geçmiş, ve birkaç el değiştirdiği halde fırın Siverek’te hâlâ Heci Abbas’ın fırını olarak biliniyor. Aradan onca zaman geçti ne Heci Abbas’ın ismi unutuldu ne de onun adıyla anılan bu fırın anılardan silinebildi.


 


 


Devam edecek...


 


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]



 

Bu yazı 1869 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum