Muhammed Nur

Muhammed Nur

[email protected]

28 ŞUBAT SÜRECİ VE SİVEREK 6

16 Kasım 2015 - 09:29

Siverek'te 1998 yılına girilirken ahlaki çöküntü, dejenerasyon, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, hırsızlık, fuhuş, faiz, maddecilik anlayışı, çok basit sebeplerle cinayet kısacası Allah'ın yasakladığı tüm melanetler adete zirve yapmıştı.

1994 yılında Siverek'te açılan Meslek Yüksek Okulu, Siverek'te telafisi olmayan yaralar açmıştı. Üst akıl tarafından bir ilçeye üniversite kurulması demek ilçenin tanıtımı, gelişimi, kalkınması konusunda "bacasız fabrika" algısı oluşturulmuştu. Yalnız bu okulların tahribat yönü ile kimse ilgilenmiyordu. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen üniversite öğrencileri, toplumun değer yargılarına savaş açabiliyordu. Bu sebeple gelmiş oldukları yerlerin ahlaki yapısını hatta kendi toplumlarında yapmak isteyip de yapamadıkları davranışları, geldikleri yerde herhangi baskı olmadan özgürce(!) yapmak istiyorlardı. Öğrencilerin bazıları kızlı- erkekli aynı evlerde kalarak "komün" hayatı yaşıyorlardı. Üniversiteli kızlar, giyiniş tarzları ile çıplak bacakları ile topluma kötü örnek oluyorlardı.

Üstadın, "Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyete karşı muharebesinde, nefs-i emmârenin plânıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar."(Gençlik Rehberi)

Selimpınar Mahallesi'nde bulunan okulun önü üniversiteli kızları görmek için gelen gençlerle doluyordu. Okul önünde kızlar yüzünden kavgalar oluyordu. Genç kızlar da kendilerine model olarak sunulan bu kızlara özeniyordu.

İlçenin birçok yerinde açılan kumarhanelerle insanlar kumarın, şans oyunlarının esiri edilmek isteniyordu. Hatta bazı kahvehaneler bile küçük bir kumarhaneye dönüşmüştü. Mübarek Ramazan ayında bazı kahvehanelerin girişine, "Ramazan Ayı dolayısıyla tombala çekilişlerimiz başlamıştır." yazısı asılarak, Ramazan ayı ile alay ediliyordu. Abdalağa Mahallesi'nde kurulan lunaparkta şans oyunu maskesi altında gençler kumara teşvik ediliyordu.

Belediye tarafından su deposuna kurulan çanak ile evlerde özel kanallar izlenebiliyordu. Çanakta yapılan bazı ayarlar ile gecenin bazı saatlerinde yabancı kanallarda izlenebiliyordu. Bu yabancı kanallarda "ahlaksız filmler" yayınlanıyordu. Gündüz olunca gençler akşam izledikleri çirkin sahneleri birbirlerine anlatıyorlardı.

Emniyet Müdürlüğü"nün hemen yanı başında bulunan sinemada gündüz ve gece vakti uygunsuz filmler oynatılıyor. Gençler okul yerine bu mekânların yolunu tutuyorlardı.

1998 yılında açılan internet cafeler sebebiyle gençler uzun zamanlarını bu mekanlarda geçiriyor, sanal alemin esiri yapılıyordu. Okul öğrencileri, cafeler sebebiyle birçok kötü alışkanlık kazanıyorlardı.

Toplumda faiz başını almış gitmişti. Ağustos ayının biri geldi mi (sekiz bir) alacaklarını alamayan tefeciler, dehşet saçıyorlardı. Bankalar birbirleri ile faiz yarışına girmiş, çiftçiye, memura, emekliye, ev hanımlarına faizi aşılamak istiyorlardı.

Toplum hızlı bir şekilde uçuruma doğru sürükleniyordu. Toplumun bu durumdan kurtulması ise çok zor görülüyordu. Çünkü nefsin hoşuna giden yollarla toplumları bozmak çok kolaydı. Bozulan toplumu ıslah etmek ise çok zordu.

Yüz işçinin 1-2 yıl boyunca büyük emekler vererek yaptıkları koskoca bir binayı, bir kişi bir kibrit çöpü ile yakabilirdi.

"Fenalık ve hevesat yolu, tahribat olduğu için, gayet kolaydır. Şeytan-ı ins ve cinnî, çabuk insanları o yola sevk ediyor."(Lem'alar)

Toplumda şeyh, âlim olarak tarif edilen insanlar yetersiz kalıyor ıslah çalışmalarını yap(a)mıyorlardı.

İslami cami,a toplumda yaşanan bu tahribatların önüne geçmek amacıyla kolları sıvayarak camilerde Kur'an dersi vererek işe başlamıştı. Fedakâr Müslümanlar, hiçbir karşılık beklemeden, kısıtlı imkânlarla, yaşanan tüm zorluk ve baskılara rağmen gece gündüz demeden insanları Allah'ın yoluna davet ediyorlardı. Yapılan çalışmalar kısa sürede meyvesini vermiş, gençler İslam'a yönelmişlerdi. Tabi ki toplumdaki ıslah hareketleri birilerinin hoşuna gitmemiş, bu çalışmaları yok etmek için çalışmalara başlamışlardı.

"Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır." (İhlas Risalesi)

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

1998 yılında ilçenin değişik camilerinde Kur'an dersi aralıksız bir şekilde verilmeye devam ediyordu. Sadece cuma geceleri temizlik günü olduğundan dolayı o gece Kur'an'ı kerim dersi verilmezdi.

Başta camideki ders veren gençler olmak üzere Kur'an dersi alan öğrenciler, ellerine almış oldukları süpürge ve temizlik aletleri ile caminin başta içerisi olmak üzere, avlusu, imam odası, abdesthane ve tuvaletlerini özenle temizlerlerdi.

Camide yapılan derslerde, temizliğin imanın gereği olduğu, Müslümanların temizliğe önem vermesi gerektiği, camilerin en çok temizliğe layık mekânlar olduğu vurgulanıyordu. Cami öğrencileri kendi evlerini temizler gibi canla başla caminin her tarafına temizliyordu.

Bir temizlik gününde Hasan, Semih'in yanına gelerek:

-Semih Hocam eğer izin verirseniz minarenin içerisini temizlemek istiyoruz, dedi.

Hasan'ın minareyi temizlemek istemesinin sebebi geçen hafta minarenin kapısının önünde beklerken, cami hocası ezan okumak için minarenin kapısını açmış, Hasan'da o sırada minarenin iç kısmını görmüştü. Hasan'ın içerde gördüğü manzara çok çirkindi. Minarenin içerisi güvercin pisliklerinden geçilmiyordu.

Peygamber Efendimiz'in, "Kim mescide bir çöp atarsa benim gözüme atmış olur, kim mescidden bir çöp çıkarırsa benim gözümden çıkarmış gibi olu." hadisi Hasan'ı çok etkilemiş olacak ki cami minaresinin o halde kalmasına vicdanı el vermemişti.

Semih'te Hasan'ın yüzüne tebessümle bakarak:

- Tamam, Hasan sen biraz bekle ben cami hocası ile görüşüp durumu kendisine anlatayım. Eğer izin verirse arkadaşınla birlikte minarenin içerisini temizlersiniz, dedi.

Cami imamı ile görüşen Semih durumu kendisine anlattığı zaman cami imamı gençleri takdir etmiş, uzun zamandır yapmak isteyip de yapamadığı temizliğin gençler tarafından yapılmak istenmesine sevinmişti. Minarenin anahtarını Semih'e uzatan cami görevlisi:

- Semih sana zahmet temizlik bittikten sonra Yatsı ezanını okursan sevinirim, dedi

Semih'te ezan okuması teklifinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirerek:

- Peki, hocam, ezanı okurum inşallah, dedi.

Minarenin kapısını açan Semih, heyecanla minarenin içerisine girmek isteyen Hasan ve arkadaşına takılarak:

- Şimdiden Allah hayrınızı kabul etsin, yalnız içerdeki ses düzeni ile oynamayın, dedi.

Hasan ve arkadaşı minarenin dönemeçli merdivenlerden yukarı doğru çıktıkça önce başları dolanmış daha sonra bu duruma alışmışlardı. Çocuklar, kısa sürede minarenin yıllardır temizlenmeyen içerisini tertemiz yapmışlardı.

Semih yatsı ezanını okumuş o gece müezzinlik yapmıştı. Namazın ardından başta cami imamı olmak üzere cami cemaati ile tek tek tokalaşmıştı. Cami imamı ile tokalaştığı sırada Semih'in kulağına hafifçe eğilen cami hocası mahcup bir tavır ile :

- Semih senle biraz konuşabilir miyiz, dedi.

Cami hocasının az çok ne konuşacağını tahmin eden Semih:

-Tamam, hocam, dedi.

Semih ve cami hocası beraber imam odasına geçerek kilimin üzerinde oturdular. Cami Hocası, derin bir nefes aldıktan sonra Semih'in yüzüne bakmadan:

-Semih bugün Müftülükte bir toplantı vardı. Müftülük,  akşam ile yatsı namazı arasında camide ders verilmesini istemiyor. Daha önce de benzer uyarılarda bulunmuşlardı ama önemsememiştim. Ama bu sefer direk Kur'an dersi verilen cami isimlerini saydılar. Müftülüğe batı çalışma grubu tarafından baskı yapılıyor. Siz birkaç yıldır burada ders veriyorsunuz. Allah şahit sizden çok razıyım, sizden bugüne kadar bir kötülük görmedim. Yalnız bende 657 tabi devlet memuruyum. Emekliliğime çok kısa bir zaman kalmış, beni zor durumda bırakmayacağınıza inanıyorum." dedi

Semih, Cami hocasının sözlerini dikkatlice dinleyerek, tane tane ama kararlı bir şekilde konuştu.

- Hocam camiler Allah'ın evleridir. Birileri çocuklarımızı her türlü kötülüğe davet ederken, bizler onları camiye davet ediyoruz. Bizler toplumdaki ifsat hareketlerine karşı kimseden bir karşılık beklemeden bu hizmeti yapıyoruz. Tabiî ki bundan rahatsız olanlar olacaktır. Elbette sizin zor durumda kalmanızı istemeyiz. Bundan sonra çalışmalarımızda daha dikkatli olacağız." dedi.

Semih'in söylediklerine sonuna kadar hak veren cami hocası, sözü fazla uzatmayarak ama endişelerini de gizlemeyecek bir tavırla:

- Allah yardımcınız olsun, ben bu camide oldukça sizin yanınızda olacağım.Sizde dikkatli olun, dedi.

Batı Çalışma Grubunun talimatıyla Müftülük toplantı salonunda Kur'an kurslarını kapatmak için üst üste toplantılar yapılıyor, cami görevlileri üzerinde psikolojik baskı oluşturuluyordu.

Bu yazı 2345 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum