KONUK YAZAR

KONUK YAZAR

[email protected]

Hicretinizin geri dönüşü

30 Temmuz 2009 - 21:00


Halil Naryaprağı

           
HİCRETİNİZ GERİ DÖNÜŞÜ OLAN BİR İNKILÂP MI, KAÇIŞ MI?

Dünya tarihinin evrimsel süreci incelendiğinde görülecektir ki; tekâmül halinde olmayan, var oluşsal fonksiyonunu yerine getirmemiş ve hak ettiği özgürlüğü elde etmemiş hiçbir toplum yoktur. Hiçbir halk da bunun istisnası değildir.

Bütün dünyada medeniyetin ve insanlığın beşiği olarak bilinen bu toprakların potansiyelinin ne kadar farkındayız? Dünyaca meşhur İranlı büyük sosyolog Ali şeriati, hayat kaynağı Fırat’ın etrafında şekillenen dünya tarihinin başlangıcı hakkında şöyle der: “Dünyadaki ilk medeniyetin kurucuları Mezopotamya’da, Fırat ile Dicle arasında kalan yerleşik sakinlerdir. Bunlar, dünyanın ilk medeniyetini kurmakla kalmadılar aynı zamanda Dünyanın ilk demokrasisini kuran Yunan Medeniyetinin de dolaylı kurucuları oldular. Şayet bütün dünya tarihi ve ideolojiler Fırat ve Dicle arasındaki medeniyet esas alınarak tekrar yazılırsa, bütün batı paradigmaları (düşünceleri-kuramları) iflas eder” Modern bir toplum kurmak isteyen Siverek insanı, kendi sosyolojik analizlerinin de yapıldığı Ali Şeriati’nin Medeniyet ve Modernizm adlı kitabını mutlaka okumalı. Bu umut ve bu bilinçle artık Siverek için bir tevhidi (tek bir parça olan bir bütün) topluma doğru çalışmalarımız için samimi bir besmele çekip çalışmaya başlamanın zamanı gelmedi mi artık?

Sorunlarımızın objektif anlamda analizi yapılmadıkça, bunlar arasında neden-sonuç ilişkisi anlamlandırılmadıkça, yaşadığımız cehennemin şu Rabbin bereketli Mezopotamya cennetindeki oluş sebebini de anlamamız imkânsızdır. Sorunun asıl kaynağının birkaç asırdır Bab-ı Ali( Osmanlı Devleti)’den ve Genç Cumhuriyet’in yönetimsel çelişkilerinden sadır olduğunu unutmamak gerekir. Bu çelişkilerin çözüme kavuşturulması imkânsız değildir. Sorunun analizini yaparken karşı tarafa olan eleştirilerimiz, bölgenin çelişkilerini derinleştirecek politikalar gütmüş olmalarından ibarettir. Örneğin; Osmanlı hukuk tarihini incelediğinizde göreceksiniz ki: Toplum iletişiminin, sağlıklı bir ilerlemenin ciddi bir şekilde, bilinen meşhur korkularla engellendiğini görüyoruz. Mesela ; birkaç asır öncesinde bile aşiretlerin birbiri ile konuşması, iletişime geçmeleri dahi yasaklanmış. Bir bölgeden bir bölgeye koyunların yazlıklarda ve kışlıklarda bile nakli yasalar aracılığı ile önlenmiş, toplum ortaçağ feodalitesine hapsedilmeye çalışılmıştır. Bu mevcut politikaları devralan yeni Cumhuriyet ise Abdülhamit’ten aldığı bir takım tecrübelerle toplumdaki uçurumları derinleştirerek bu politikalara devam etmiştir. Mevzunun bu yönü üzerinde fazla durmanın bir anlamı yok. Zaman özeleştiri yapma zamanıdır.  Siyahî lider Malcom X’in dediği gibi “Hakkınızı kimse vermez; erkekseniz gidin alın.” Bizimle aynı feodal sıkıntıları yaşayan birçok toplum var. Bu toplumların tecrübelerinden faydalanmalıyız. Cezayirli Arap ve Berberi toplumların feodalizmin yol açtığı sorunlarla mücadele tecrübelerinden faydalanmalıyız.
 

Cezayir’den bahsedip de Bin Batis’i yad etmemek bir eksiklik olur. Kendisinden öğrenecek çok şey var. Geri kalmışlığın sosyo-politik çözümlemesinde, Bin Batis: “Fransız sömürgeciliğinden çok sorun, Cezayirli Arapların istismara açık kafa yapısıdır.” der. Bu anlamda, Siverek toplumunun da kendi özeleştirisinden işe başlaması ahlaki bir tutum olacaktır. Bizde, oluşmuş aydın tipinin belirgin açmazları vardır. İşe samimiyetle umutla başlamış aydınlar, koca bir sorunlar ve çelişkiler yığınını gördükten sonra iki yola başvurmaktadırlar: Bunlar aynı zamanda, insanımızın kendi zindanlarıdır. Bu zindanlar paramparça edilmedikçe tevhidi (birbirinden kopuk yığınlar ve bireyler değil toplumsal bütünlük halini yakalamış ideal bir toplum) bir toplumu kurmamız ütopyadan öteye gitmeyecektir. Birinci gruptaki insanlar  “alinasyon” hastalığına yakalanmış insanlarımızdır. Alinasyon insanın kendi kimliğine yabancı hale gelmesi ve bir adım daha ileri gidip kendi kimliğine diline kültürüne düşman hale gelmesidir. Bu kategorideki insanları, yeni yetişen nesilde, Siverek’ten hicret etmiş insanlarda, kendi insanımızın bütün statü ve sınıflarında bilhassa toplumumuzun tek umudu olan geniş bir aydın kadrosunda bulabilirsiniz.
 
Bu kişiliksizliğin çok belirgin ve çok uç bir örneği vardır: Ziya Gökalp. Ziya Gökalp çalışmalarını entelektüel anlamda Kürt toplumu üzerinde başlatmış ve bir değişim projesi ön görmüştür; fakat zamanla Kürt toplumunun çok ağır problemleri ve hastalıklarının olduğunu görmüş ve bir kişiliksizlik sendromu olan alinasyon hastalığına yakalanmıştır. Size uç bir örnek olarak gelmesin şu an milyonlarca insanımız bu hastalığa müpteladır. Onlara sorumuz, sığındığınız yeni cafcaflı, bol cilalı limanların hastalıklarından, toplumsal sorunlarından hangi limanlara sığınacaksınız? İkinci kategorideki insanlarımız ise,  sorunlardan ötürü Siverek’ten hicret etmiş çok ciddi bir beyin ve sermaye gücünü teşkil edenler. Bu insanlarımız, birinci gruptaki insanlardan daha sağlıklı bir konumdadırlar ama onlar da aydınlarımızın tipik özelliği olan “umutsuzluk” hastalığına yakalanmışlardır. Oysaki kültürümüzü de şekillendiren İslam, bize umudunu kesenleri hakikati inkâra şartlanmış olanlar diye tanımlamıyor mu? Bu umutsuzluk niye? Hem kaçış Hz. Yunus’un kavmini terk etmesi sonucu yaşadığı pişmanlığın ve yanlışlığın aynısını bize yaşatmaz mı? Hz.Yunus’un kavmini terk edince Allah (c.c) tarafından cezalandırılarak tekrardan kavmine gönderilmiştir.

Siverek halkının, aydınlarının, alinasyon ve umutsuzlukla yüzleşme zamanı gelmiştir. Yerel yönetimin, kanaat önderlerinin, aydınların ve halkın nezdinde kurumsal bir kimliğe sahip, toplumu temsil eden meşru ve her kesimin desteğini almış bir girişim organizasyonu artık Siverek halkının gıdım gıdım uçan beynini temsil eden beyin göçünün ve fakirleşen yüzümüz demek olan sermaye göçünün önünü almak zorundadır. Bu organizasyon Siverek’teki mevcut potansiyeli tutmak ve dünyanın birçok yerinde ciddi bir ekonomik ve beyin gücü haline gelen Sivereklilerin örgütlenip tekrar Siverek’e dönük çalışmalar yapmalarını sağlamak sorumluluğunda olmalıdır. Bu çağrı ilgilenenlere açık bir tekliftir. Unutmayalım ki bir toplumu yeniden yapılandırmak zor olabilir; fakat bu imkânsız değildir. Emek gerektirir. Siverek mevcut yapısı ile tıpkı 14 asır önceki Arap toplumunu andırmaktadır. Asırlar önceki Arap toplumunun yapısı Siverek ile hemen hemen aynıdır. Toplumsal bölünmüşlük Siverek’teki kadar acımasızdır. Bu konu Kur’an’a da konu olmuş aşiretlerin çatışmalarını anlatmıştır. Hz. Muhammed ve arkadaşlarının mücadelesi sonucu aşiretler birleşip kuvvetli bir toplum kurmuşlardır. Kur’an bu zaferi kutlar ve “ateş çukurundan kurtuluşa geçiş yaşandığını yani aşiret çatışmaların sona erdiğini ilan eder. Artık Evs ve Hazreç kabilelerinin çatışmaları sona ermiştir. Bu toplumun da Kureyşi olmaya aday aşiretlerimiz elbet de vardır. Liderlik saygınlık, hizmet, adalet, takva ve el-emin olmakla yani güvenilir olmakla mümkündür. Bu işler kıskançlıkla olmaz. Bu topraklarda kıyasıya mücadele vermiş bu toprakların unutulmaz aydınlarından, filozoflarından ve nihayet peygamberlerinden Hz İbrahim, Kur’an’da toplumun lideri olacak çocukları olmasını istediğinde Allah (cc)’ın  vermiş olduğu cevap manidardır. Bütün Sivereklilerin düşünmesi gerekir. “Benim ahdim zalimlere ulaşmaz.” buyurmakta Allah. Yani liderlik makamını senin soyundan da olsa hak etmeyene vermem demekte Allah (c.c).Bu Allah’ın yasasından ibarettir. Hak etmezseniz işgal ettiğiniz koltuğa hak eden kutlu bir nesil getiririz buyurmakta Allah(c.c) bir başka ayette.Bütün bunlarla birlikte Türk toplumunun 12. asırdaki konumuyla da eşittir Siverek. Burada sorgulanması gereken kendileriyle aynı feodal yapının kaderini paylaştığımız insanlar nasıl oluyor da bir aşiretten imparatorluk doğuruyor da biz asırlardır yerimizde sayıyor hatta daha da gerilere gidiyoruz. Tarih toplumlara ilerlemeyi deterministik(zorunluluk)olarak dayatmaz. Hep ilerleme üzerine işlemez; bazı toplumların gerilediği de görülmüştür. Bu toplumun bütün renkleri anlamalılar ki sorun herhangi bir aşiretin bir partinin bir örgütün bir vakfın legal illegal bütün organizasyonların düşünceleri ve konumları ile alakalı değildir. İnsanlarımız birbirini suçlamayı bırakmalıdır. Sorunu yanlış yerde arıyor insanlarımız.

Kabul etmek gerekir ki; hastalık hepimizi AIDS gibi sarmıştır. Hiçbir insan bu toplumun hastalığından beri değildir. Hepimiz hastalıklıyız. Gelin hep birlikte hastalıklarımızı teşhis edip el ele verelim. Hepimiz kardeşiz. Evet! Birkaç asırlık geri bir toplum olduğumuz ortadadır; fakat hız kavramının tüm politikalara damgasını vurduğu bir çağdayız. Son 10 yılda kat edilen bilgi ve teknolojik deneyim insanların ilk çağdan bu yana kat ettiği gelişim oranı ile eşittir. Yani ihtiyacımız olan tek şey hız ve politikayı uygun amaçlar doğrultusunda aktifleştirmektir.
 
Buradan bütün ilgili insanlarımıza bilhassa da hicretteki insanlarımıza çağrımız: Bir aşiretten, bütün dünyanın dengesini değiştirecek bir imparatorluk meydana getiren Hz Muhammed ve yol arkadaşlarının doğup büyüdükleri yerden hicret etmelerinin sebebi, var oluşlarını gerçekleştirmek, kendi toplumlarının hastalıklarından arınıp kendi vatanlarına sağlıklı bir geri dönüş yapmaktı ve nitekim tarihin en unutulmaz devrimlerinden birini yapan bu insanlar kendi vatanlarına geri dönüp hicretlerini vuslatla( kavuşmayla) noktalamışlar ve kutlu inkılâplarını(toplumsal değişim ve dönüşlerini) yapıp medeniyetin timsali modern şehri yani Medine’yi kurmuşlardır. Medeniyetin timsali bir kent kurmak isteyen biz Siverek’in umut dolu yeni nesli olarak, hicretteki insanlarımıza sesleniyoruz: Siverek’ten dünyanın dört bir köşesine yaptığınız hicretleri vuslata çevirmenin zamanı gelmedi mi? Resulullah hicretler niyetlere göredir buyuruyor. Sahi sizin niyetleriniz neydi? Hem hicretlik, bu kanayan gönül yarası geri dönüşü yoksa hicret midir? Her hicret bir geriye dönüşü olan inkılâp ise o zaman her inkılâp bir şenliktir hele bu Siverek içinse.
Umut ve selam ile.


Halil NARYAPRAĞI
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü
[email protected]

Bu yazı 2055 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum