KONUK YAZAR

KONUK YAZAR

[email protected]

TÖRE, CİNSEL TERÖR, KADIN...

06 Mayıs 2010 - 21:00

YAZAR: Oğuz  TÜMBAŞ

TÖRE, CİNSEL TERÖR, KADIN…
VE RIFAT MERTOĞLU’NDAN GÜNCEL SAPTAMALAR
Oğuz  TÜMBAŞ
(Gaziantep Olay Haber Gazetesi - Milliyet Blog) 

     Tanışıklık  tarihimiz o denli uzun olmasa da Rıfat Mertoğlu’nu sanki uzun yıllardır tanıyormuşçasına yakın ve dost bulurum. Son olarak İzmir Kitap Fuarı’nda karşılaşmıştık; ayak üstü de olsa görüşmüş, özlem gidermiştik. Yöneticilik yaptığı okulda uygun zamanda buluşma sözü vererek… Milliyet Blog’un da üyesi, donanımlı yazarı sevgili dostumla söyleşmek, yazılar, şiirler, romanlar, güncel konular üzerine konuşmak elbette bana mutluluk verir.
     Rıfat Mertoğlu’nu Milliyet Blog yazarı ve okuru dostlar mutlaka tanıyorlar. 40 yaşın olgunluğu, eğitimciliği, donanımı, bilgisi, kültürü, yazı ustalığı ile Mertoğlu’nun Ağıtsız Kadınlar (roman 2007), Tille’nin gelini 2009) romanlarını da okuyan, bilgi sahibi olanlar vardır diye düşünüyorum.
     Özellikle son yayımlanan iki romanı Ağıtsız Kadınlar ve Tille’nin Gelini güncelliğini, geçerliğini yitirmeyen töre cinayetine, gelenekle kadının eşitsiz savaşımına pencere açan iki önemli yapıt. Mertoğlu Ağıtsız Kadınlar’da İlkel bir geçmişin gölgesi olan, uygarlığın üstüne kara bir leke gibi düşen 'töre cinayeti'ni kurgular yeniden. Bir çığlık gibi işler yüreğimize Hiva’nın sesi. İnsanın içini acıtan,yakan bu çığlık, Ağıtsız Kadınlar'la tüm kadınların, tüm insanlığın sessiz ağlayışı olarak yanı başımızda yankılanır durur.
     Tille’nin Gelini’nde ise  Sera’nın çığlığını duyumsarız. Hatay’dan koparılıp Fırat’ın kenarında bir köye götürülen on üç yaşındaki  Sera’nın çığlığı, Fırat’ın içli, uğultulu sesiyle buluşur. Roman, okuru ortaçağ kalıntısı eşkıyaların, kaçakçıların, zikir yapan dervişlerin, indirgenmiş, aşağılanmış kadınların egzotik atmosferine alıp götürür.
     Neden Rıfat Mertoğlu’nu andım? Haber  Türk Gazetesi’nin dünkü sayısında (3 Mayıs Pazartesi) onunla yapılan kapsamlı bir röportajı okuyunca duygulandım, yazma gereği duydum. Mertoğlu, özellikle Siirt’te yaşanan çarpıcı, sarsıcı, ürpertici cinsel terör, istismar olaylarını, bölgenin özelliklerini bilen bir yazar olarak anlatmış. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir gerçeği olan töre cinayeti kavramına açıklık getirdiği söyleşisinde “Töre sözcüğünün kökeni İbranice ‘tora’dan gelir.Tora, ‘yazılı olmayan, sözlü yasa’ demektir. Hangi yasa öldürmeyi emreder?” diyor.
     Rıfat Mertoğlu Siirt’te yaşananlara araştırmacı yazarlığının dikkat ve özeniyle yaklaşıyor, güneydoğu’da kırılamayan feodal yapıyı, başlık parası, beşik kertmesi,berdel gibi geçerliğini sürdüren olgulara değiniyor; kadın  için şu doğru saptamayı gözler önüne seriyor: “Feodalitede kadın tabudur. Kadın ve erkeğin dostluğu, arkadaşlığı doğru karşılanmaz. Dolayısıyla, kadın ulaşılması güç bir varlıktır. Ama aynı zamanda kadın, toplumsal cinsiyet anlayışından kaynaklanan bir düşünceyle ‘değersiz’ ve ‘aklı kıt’ olarak görülür.” Doğru söze ne denir; şapka çıkartılır ancak.
     Bilgisyararı, bilgisunarı (internet) olumlu, yararlı, bilgilendirici, yardımcı bir araç olarak kullanmak elbette önemli. Ne yazık ki giderek bu büyülü aygıt, içindeki bir canavarı da büyütüyor, yayıyor ortalığa. Şimdi köydeki çocuklar da kolaylıkla sakıncalı sitelere ulaşabiliyor. Mertoğlu da İnternet’in bölgeye girişi ve yaygınlaşmasıyla çocuk istismarının da en çok kullanıldığı araç olduğunu söylüyor.
     Aşiret yapısı, erkeğin  egemen olduğu toplumsal anlayış, yetersiz eğitim, bilgisizlik, tutucu ve  baskıcı görüntü, şiddet… Türkiye’nin özellikle güneydoğu ve doğu bölgesine özgü bir yapılanmayla koşut gelişiyor. Bunun aşılması, değişime uğraması bir çırpıda gerçekleştirilecek durum değil elbette.Gene de ivedi, tutarlı, akılcı, inançlı, tanısı doğru konmuş bir yaklaşımla çözüme varıcı girişimler, yapılanmalar oluşturulabilir, adımlar atılabilir.
     Mertoğlu töre cinayetini namus cinayeti olarak ele alıyor. Almanya’da, Rusya’da, Fransa’da adına aşk cinayeti, arzu cinayeti denilen öldürme olaylarının yaşandığını; ancak Urfa’da, Mardin’de olunca töre cinayeti deyip kestirilip atıldığını söylüyor ve namus cinayetlerini etnik bir kökene dayandırmanın da yanlış olacağını savunuyor.  “Bir araştırmaya göre kadınların en çok öldürüldüğü yer Moskova’dır.Töre cinayetleri, toprak anlaşmazlığı ve miras paylaşımlarında yaşanan ölümlerin yıllarca öcünün alınması nedeniyle süregelen kan davaları…Bunlar töre cinayeti diyebiliriz. Çünkü bunlar artık zamanla gelenek halini alıyor.”
     Rıfat Mertoğlu’nun bu anlamlı, önemli, gerçeklere değinen söyleşisini bulup okumanızı öneririm. Kutluyorum yazıların, romanların için seni sevgili Rıfat Mertoğlu.

Bu yazı 1536 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum