Prof. Dr. Yılmaz Emre

Prof. Dr. Yılmaz Emre

[email protected]

Siverekli Gelin : Aso Teyze

16 Eylül 2020 - 07:25





Karakeçi  Camii ...Çevirme (Şehitlik).. Elektrik Santrali.. Orta Okul…Şehirin Diyarbakır yolu üzerinde olan (ya da yakınında) simge yerlerdi.. Daha sonra hepsi ya ortadan kalktı ya da yerlerine yeni yapılar ihdas edildi.. Bir tek Cami ayakta. .Örneğin yanındaki mezarlık ve karşısına denk gelen Çevirme (Şehitlik) alanlarının üzerinde binalar yükseldi.. Çevirme dediğimiz yer küçük bir mezarlıktı. Benim çocukluğumda içinde yer kalmamıştı. Mezarlığın etrafı duvarlarla çevrili ve siyah taşlardan oluşturulmuş bir giriş kapısı vardı. Babaannem vefat ettiğinde yer kalmadığı için mezarlık duvarının hemen arkasına gömülmüştü.

İşte o mahallede yaşayan ve bizim çağdaşımız kimselerin çok iyi bildiği bir büyüğümüzden ve onun serüveninden bahsedeceğim. Ayrıca yolu eski Devrim İlkokulunun karşısındaki Devlet Hastanesine düşenler de bilirler Aso Teyzeyi.. Asıl adı Asiye. .Fakat yöredeki isim yuvarlatma alışkanlığından dolayı “Aso” isminin kullanılması mut’ad haline gelmiştir. İşte Karakeçi Mahallesinin bu simge isminin yaşam serüveni hakkında kısa bir şeyler yazarak onu rahmetle anmak ve bu merhametli güzel insanın hatırasına saygılar sunmak üzere bir şeyler karalamak istiyorum.

Aso teyze Babamla yaşıt olduğundan muhtemelen 1936 doğumludur. Babasının adı Hüseyin, Annesinin adı Emo’dur. Viranşehir yöresindeki Dotkiler’dendir. Annesi Emo ile Dedem Ali yöremizde yaygın olan “Kardeş Bağı Kurma” gibi bir gelenekle kardeş olmuşlar. Öyle ki Dedem Ali genç yaşta vefat ettiğinden Emo Teyze kırk gün “Karalar” bağlamış. Çok üzülmüştür

Tesadüfler aslında tesadüf değildir. İnsanın kaderinde potansiyel olaylar yumağıdır. Şahsen bunları en güzel şekilde yaşamış biriyim. Yani yaşayarak bunları söylüyorum. Öyle ki, okurken, işe girerken, ölümden kıl payı kurtulurken, evlenirken ve diğer hayatın doğal akışı içinde yaşadığımız tüm olaylar için bu geçerlidir. Aso Teyzenin hikayesi de biraz bu tarzda vücut buluyor.

Antalyalı Halil, Üç kuyu Köy karakolunda jandarma süvari olarak askerlik görevini yapıyor. Siverek ve ahalisini çok seviyor. Zaman zaman şehre indiğinde Cerrahi Zori’nin (Sinan İşcan’ın babası) dükkanına uğruyor. Bu ilçeyi, gelenek-göreneklerini çok sevdiğini ve buradan evlenmek isteğine yönelik düşüncesini dile getiriyor. İşte bu ziyaretlerin birinde yine konuşma Halil’in evlenmesine geliyor. Tesadüf ya o sırada Aso Teyze’nin Dayısı Ayıbı Muhammedi Seydo da sohbete iştirak ediyor. “Benim bir yeğenim var. İstersen bu hayırlı işe katkı verebilirim” ifadesini kullanıyor. Derken bu izdivaç anılan sohbetten sonra gerçekleşiyor. Her ne kadar çok benzeşmese de bana totalde “Bakkal Mahmud’un Kızı”nın hikayesindek bazı figürleri anımsatıyor.

Askerlik görevinin hitamında Antalya’lı Halil Siverek’li gelin Aso’yu alip, Antalya’ya dönüyor. Gurbette başlayan yeni hayat çok zor geçiyor. Bir taraftan sıcak, diğer taraftan nem ve en önemlisi GURBET…Hani bir şarkıda geçer ya “Gurbet o kadar acı ki. Ne varsa içimde” Siverek’li gelin sıkılmıştır. Dayanamaz ve bir şekilde memleketine dönmek istediğini ailesine bildirir. Bu arada Annesi Emo ziyaretine gider. Durumunu görür ve birlikte dönmeye karar verirler. Öncelikle plan yaparlar. Yataklarının içine yastıklar koyarak maceralı bir yöntemle evden ayrılıp, otogara gelirler. Ana- kız birlikte memleketlerine dönerler. Olayın farkına varan Halil Hakan’ın tüm çabaları fayda vermez. Böylece Antalya macerası biter ve Halil Hakan’ın tesellisi düşer. Annesiyle memleketine döndükten sonra hamile olduğu anlaşılır. Doğum yapar ve 01.09.1948 tarihinde Hasan isminde bir erkek çocuğu olur. Artık Antalya’dan hatıra kalan sadece Hasan’dır. Araya giren zaman mefhumu ve etraftaki çevrenin telkinleriyle Seydo Gökçen’le ikinci evliliğini yapar. Aynı mahallede olduğumuzdan Seydo Amca’yı da sima olarak hatırlıyorum.. Kendi halinde bir mahalle sakini olarak anımsıyorum. Halil Antalya’da kalmıştı.. Hasan büyüyordu. Hayat zordu. ve 01.07.1952 tarihinde Mahmut ve daha sonra da Yaşar adlı çocukları da olmuştu. Özellikle Mahmut Ağabeyin mahallede iddialı bilya oynadığını hatırlıyorum.. Bu arada geçim derdinden dolayı Aso Teyze Devlet hastanesinde göreve başlamıştı. Antalya cephesinde de durum değişmiş ve eski Jandarma Halil de ümidini yitirmiş, yeniden bir yuva kurmuştu. Hasan, Mahmut ve Yaşar’la birlikte mütevazi yaşamlarına devam ediyorlardı. Anaç yapısıyla çocuklarına kanat geriyor, feodal anlayış ve etkilenmelerden çocuklarını koruma çabasını gösteriyordu. Hasan’ı hastaneye; Mahmud’u bir doktorun yanına işe soktuktan sonra, Yaşar’ı da Diyarbakır Sağlık Kolejine öğrenci olarak göndermişti.. Bu arada sevecen ve dobra davranışlarıyla devlet hastanesinin adeta simgesi haline geliyor. Mahalledeki sempatik kişilik yapısı iş yerine de yansıyor. Gelen doktor ve hemşirelerin anası oluyor. Hatırlarım mahallede kimin bir sağlık problemi olursa Aso Teyze ne yapar eder işini çözerdi. Hem randevu hem de tedavi konusunda yardımcı olurdu. Hasan uçarı ve maceracı bir kişiliğe sahip.. Önceleri babasının Antalya’da olduğunu bilmiyor. Zamanla bunu öğreniyor. Bir gece üvey babasının cebindeki paranın bir kısmını gizlice alarak bir arkadaş ile birlikte Antalya’ya gidiyor. Babasını buluyor. Babasının yanında bir müddet kalıyor. Babasının tüm israrlarına rağmen dönüyor. Zaten Annesi de Hasan’a babasının soyadını vermiş. Yani Hasan Hakan..Babası oğluna bir gelin buluyor…Evlendirmek istiyor. İsimi Hatice… Uzun ve karmaşık geçen bir süreçten sonra Hasan ve Hatice evleniyor. Bu evlilikten dört çocukları oluyor…Mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar..Dedim ya Hasan maceracı bir kişiliğe sahip.. Bu maceranın bir boyutu da Horoz Dövüşleri…Öyle ki Hasan’ın şampiyon bir horozu vardır. Her müsabakayı kazanıyor.. Derken yeni bir yarışın planı yapılırken; rakiplerinden biriyle kahvede bir tartışma oluyor. 31.01.1986 tarihinde Hasan eski Belediye Binasının civarında öldürülüyor. Genç bir eş, dört çocuk ve hayat yorgunu Aso Teyze.. Tabii kardeşleri Mahmut ve Yaşar’ın acıları sonsuz.. Sahi değer miydi bir insanın hayatı ve bir ailenin dramı “Horoz Yarışına” ? Bir müddet sonra Hatice çocuklarıyla Antalya’ya döner.. Aso Teyze acılarıyla başbaşa kalır.. Emekli olur .Sağlık problemleri başlar..22 yıl boyunca kızı Yaşar evlatlık vazifesini yaparak Annesiyle yoğun bir şekilde ilgilenir. Mahmut İzmir’e yerleşir. Derken yolculuk zamanı gelir ve 26.03.2013 tarihinde Aso Teyze ebedi aleme göçer. Aso Teyzenin o kadar sevenleri var ki.. Ölüm haberi hemen yayılır. Çocuk iken ona bir ana sefkatı ile bakan Aso Teyzesini “Annesi” gibi gören Dr.Sedat’ın oğlu belediyeden “ Aso Annemiz vefat etmiştir” anonsunu yaptırır. Aslında hakkında bir kitap dolusu anı yazılabilecek içi-dışı bir bu kalender insan bende de hatıralarıyla yaşayacak. Keşke zamanım olsa, mahallenin bu güzel insanın hastane ve mahalle hatıralarını yazabilsem..Yolu hastaneye düşen, orada çalışan ve mahallemizin daracık sokaklarında oyun oynayan her faninin mutlaka Aso Teyzeyle bir anısı vardır..Hele hele ailemizin her ferdinin bazen komik, bazen dramatik mutlaka anlatacağı bir anısının olduğu bilgisine sahibim. Oğlu Mahmut Uluçoban 28.06 2016’da İzmir’de vefat etti.. Kızı Yaşar bir emekli olarak Urfa’da yaşamını sürdürüyor. Yaşar’ın kızı yaşadıkları acıyı kitaplaştırarak “Küllerinden Doğuş”u yazdı. Ailem adına Aso Teyzenin aziz hatırası önünde eğiliyor, geride kalan kızı Yaşar Hanım ve (Urfa, Antalya ve İzmir’deki) torunlarına sağlık ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.

Bu yazı 4711 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum