Prof. Dr. Yılmaz Emre

Prof. Dr. Yılmaz Emre

[email protected]

Karacadağ’dan güzel bir insan: Prof. Dr. Necati Yenice

18 Haziran 2020 - 14:00


Yıl 1971… Camikebir Mahallesinde bugünkü Kızılay-Kütüphane binasının olduğu yer boşluktu. Cami’nin (Karakeçi) bitişiğinde mezarlık yeni kalkmış ve yapılaşma başlamıştı. İşte o civarda çocukluğumuzun en güzel günlerini yaşıyorduk. Ortaokulun ilk yıllarında Halk Kütüphanesine sıklıkta gitmekte, özellikle kütüphane Memuru Mahmut Pişirici ve diğer görevli Said Ağabeyle tanışmaktaydım. Her ödünç kitap alındığında kayıt yaptırma zorunluluğu vardı. Kayıt defterinde en çok kitap okuyan isimlere baktığımda ilk sırada Necati Yenice ismini görüyordum. Bu arkadaş yukarıda bahsettiğim caddenin bir kısmındaki 3-4 bakkal dükkânından birini işletiyordu. Kendisine “Şeyhin oğlu” diyorlardı. Benden bir yıl önceki sınıftaydı. Çok çalışkan ve başarılı bir öğrenci intibaı vardı. Dükkânını da iyi işletiyordu. Yani esnaflıkta da başarılıydı. Evinin caddeye bakan bir odasını bakkaliye yapmıştı. Her dükkânın önünden geçişimde veya alış-veriş yaptığımda; bir elinde kitap, diğer elinde bir kalem. Bu çok dikkatimi çekerdi.. Daha sonra anladım ki kitaptan not alıyor veya önemli gördüğü cümlelerin altını çiziyordu. O süreçte kütüphanede kesişen arkadaşlığımız zamanla kardeşlik duygularıyla gelişti.


Bu yazımda size Prof. Dr. Necati Yenice’yi kısaca anlatmaya çalışacağım. Köşe yazısında bunu anlatmak oldukça zordur. Bahsettiğim tarihten bugüne kadar geçen 49 yılı, nasıl sığdırabilirim birkaç paragrafa bilemiyorum? Bu oldukça zor olsa gerek. Ancak bir tarafı İstanbul diğer tarafı Şanlıurfa’da olan Hocamızın bazı özelliklerinden ve yaşam çizgisinden bahsederek okurlarımıza bu güzel insanı tanıtmaya çalışacağım. Aslına bakarsanız ilkokul hayatını bilmiyorum. Hatta nedense hiç de konuşmadık. Ancak ortaokul, lise, üniversite ve mesleki yaşamı hakkında oldukça önemli bilgilere sahibim.


Henüz ortaokul 2.sınıf öğrencisi iken ilk şiir kitabı yayınlandı. ”Gerçekleşen Hayal” hece vezniyle yazılmış güzel bir şiir kitabı özelliğini taşıyordu. Satır aralarında memleket sevgisini, aşklarını, hasretlerini ve tepkilerini ustaca bir şekilde terennüm etmişti, o genç yaşına rağmen. Ortaokul ve lisede hep parmakla gösterilen ve sevilen bir öğrenciydi. Nasıl anlatsam? Olağanüstü bir öğrenci desem inanın abartmış olmam. Örneğin lise 2’inci sınıftan 3’üncü sınıfa geçerken yaz tatilinde 3’üncü sınıfın bütün derslerini elden geçmiş olurdu. Sınıfla alakalı ne kitap varsa temin eder ve Hocadan önce öğrenirdi. Hep okul birincisiydi.. Hep öndeydi.. Gönlü ve çalışkanlığı birbiriyle yarışan güzel bir insan olma erdemi onun ana gayesiydi. Dolaysıyla bize de örnek olmuştu. İşte bu vasıfları bazen kendisini hedef haline de getirdi. Öyle ki 1974-1975 öğretim yılının başında bir haksızlığa maruz kaldı. Birileri kıskançlık ve hasetlerinden dolayı, bu altın öğrenciyi rahatsız ettiler. O da naklini Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesine aldırdı. O zaman anılan lise Türkiye çapında şöhrete sahipti. Daha sonra başarılı bir şekilde o liseden mezun oldu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesindeki öğrenimine başladı. Oradan da başarıyla mezun oldu.


 


Bilahare Dicle Üniversitesinde Gastroenteroloji ihtisasını bitirdi. Bu arada farklı aralıklarla Siverek’te mesleğini icra etti. Derken Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Hastanesinde 3. Dâhiliye Klinik Şefliğine atandı. Bu arada Şişli’de muayenehane ve TV Programları, hemşehrimizi çok tanınır kıldı


 


Bir gün İstanbul’da kendisiyle bir mağazaya girdiğimizde kasadaki bayan kendisine “Hocam” diye hitap etti. O da “Benim Hoca olduğumu nereden biliyorsun?” diye sordu. Kasiyer kız “Hocam sizi tanımamak mümkün mü? Ekranlardan da şifa dağıtıyorsunuz” dedi. Bu arada Kızları da tahsillerini ikmal ettiler. Bugün artık hem mesleklerini ve hem de annelik görevlerini en güzel şekilde yürütüyorlar. Her şey güzel ve başarılı bir şekilde giderken, bir haddini bilmez manyak, bozuk ruh halinin tezahürü olarak Siverek’in bu altın çocuğunun hayatına kastederek ağır yaraladı ve sonra da kendisi de intihar etti. Hem de boş bir gerekçe ve geçirdiği halüsinasyon bağlı olarak bunları yapmış.


27 Aralık 2007 akşamı yurtdışındayken tesadüfen televizyon haberlerinden izledim. Adeta yıkıldım. Çünkü bir aylık seyahate çıkarken havaalanına kadar eşiyle birlikte bizi yolcu etmişti. Çok sancılı bir dönem oldu hem ailesi ve hem de biz dostları için. Uzun bir süre yoğun bakımda yattı, 12 operasyon geçirdi ve 57 ünite kan verildi. Evet, “ Allah’ın bir kararı” olarak yaşama tutundu ve bugün aramızda. Allah’a şükürler olsun. Bu sıkıntılı döneminde hanımının gösterdiği fedakarlık destansı bir davranış olarak hep hafızamda kalmıştır.


Hocamızın akademik hayatı oldukça başarılı geçmiştir. Yüzlerce makalenin yazarıdır. Kitap bölümleri yazmıştır. En önemlisi ise hala büyük bir şevkle hastalarına şifa dağıtmaktadır. Yukarıda bahsettiğim olaydan sonra, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışmaya başladı. Mesleğinin bu olgunluk dönemini memleketinde geçirmektedir. Prof. Dr. Necati Yenice hakkında benim yazacak çok şeyim var. Ancak bir köşe yazısının sınırlarını da fazla zorlamak istemiyorum. Bu vesileyle; Kin tutmayan, hep güzellikten yana olan, barışı erdem sayan ve yüreği okyanuslar gibi büyük olan değerli Hocamıza ve aile efradına mutlu ve güzel bir ömür diliyorum.

Bu yazı 8393 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum