Uzun zaman işsizlik acısı çekmiş, yakasına görevli rozeti takmayı, dünyanın en asaletli işi olduğunu dimağına yerleştirmiş bir bilgi işlemci karşılar sizi.
Tüm asaletiyle, yaptığı işin kutsallığı ve kendisini asgari ücretle işe alanların verdiği cesaretle size tepeden bakmayı da ihmal etmez.
Diksiyonu bozuk, halkla ilişkileri eksik bir ifadeyle meramınızı sorar ve girişinizi yaparsınız. Navigasyonunuzu açar ve muayeneyi bulursunuz.
Saat 13.00da sıra alınır, 13.30da gelmesi gereken muayeneci saat 13.50de teşrif eder. Kapının önünde bekleyen hastaları görünce morali bozulmuş olsa ki hastalara şefkatle yaklaşımı eksik kalır
Derken kapıcısı, temizlikçisi, hemşiresi tek tek damlar muayenehaneye. Kendilerinin, tanıdıklarının ve yakınlarının işlerini görüp giderler.
Nasıl olsa hesap sormaya cesaret edemezler anlayışı yıllardır yerleştirilmiştir halkın beynine. Bekler, bekler, bekler
..
Köylüler, Okumaz-yazmalar, kul hakkına riayet edenler; Eyüp Sabrı ile bekler kapıda. Belki bir lütuf olurda, insafa gelirler de bizi de hastadan sayarlar diye
Köylünün telefonu susmaz her türlü müzikten melodiler yükselir koridorlarda. Mahcup mahcup cevap verir köylü:
-Bekleyin, bekleyin geliyorum.
Postacı bağırır ona:
-millet kaç saattir arabada seni bekliyor gelmiyorsan gidiyoruz
Köylü mahcuptur. Bekleyin demekten başka kelamı kalmamıştır.
Bekletir, bekletir, bekletir
.
Derken üniformalılar gelirler. Doktorla kısa bir işi olduğunu ifade ederler. Hepsi işini görür gider. Saat 15.30 olmuştur. Büyük bir heyecanla kapıcının ismini okumasını beklemektedir vatandaş. Sinirler gerilmiştir artık. Hasta haliyle kayırmaya da tahammül kalmamıştır vatandaşın
Bilmiyorum süs olsun diye mi, herkes haddini ve sırasını bilsin diye mi, bizde de var denilsin diye mi, bilmem nedendir diye mi her muayene kapısının üstünde numaratör asılmış kavrayamadım. (Diş ünitesinde görme özürlüler için braille alfabesi ile hizmet bile sunulmuş)
Ne meblağlar ödenerek asılmıştır oraya o numaratör.
İnsanlar hiç olmazsa ismini orada görüp mutlu oluyordu, umitvar oluyordu numarataj sistemiyle.
Bozuk mu? İnanmıyorum. Bir ay öncede aynı durumdaydı.
Yurt dışına servise mi gönderdiniz ana cihazı?
Japonyaya servise gitseydi gelirdi onca sürede.
Etmeyin, eylemeyin!
İlla da oraya kamera koyup olan biteni kayıt altına alması mı gerekir bir gazetecinin?
Ara sıra kutsal yuvalarınızdan bir baş uzatın. Yüksekten bakmanız da kabulümüzdür.
Bir bakın garip-gureba ne alemde. Sizi o makamlara layık görenleri hiç olmazsa mahcup etmeyin. Biz bu işi beceremezsek talip olmazdık kavramını yaşayarak anlatın artık.
Hizmet yürüme şekline de bir Check Up yaptırın. Hastalıklı hizmet alanlarını tahlille ortaya çıkarın. Bir bakın siz mi yönetiyorsunuz yoksa asgari ücretliler mi? Fark edin artık bu farkı.
Vallahi, günü kurtarmaya yönelik bir hizmet anlayışı bu memleketi batırır. İllaki vatandaş, hakkı için çıngar çıkarıp gayri medeni tavırlar mı sergilesin? Unutmayın ki!
Her hasta kendini özel kabul eder. Bir tıpçının bunu bilmemesi imkânsız. Doğal olarak her hasta, gördüğü ve kayrıldığını izlediği diğer hastalar gibi kendisinin de şefkatle özel muameleye tabi tutulmasını ister.
Ne yapın edin, insanlara haklarına razı olmayı, adaletli bir hizmet sunma şekli kurarak öğretin artık.
Bunu devlet kurumları yapmak zorundadır. Yoksa adaletin olmadığı her alanda herkes adaletten mahrum bireysel adaletini piyasaya sürer ve o devletler adaletsiz şahıslar yüzünden helak olurlar.
Değerli okuyucularım, Yönetime ve yönetmeye talip olmak kolaydır dünya gözüyle. Yaşamın dünya hayatından ibaret olmadığını kabul eden yöneticiler, özellikle size sesleniyorum!
İmam-ı Azamı hatırlayın!
Hani yönetici olmaktansa, kul hakkını ödeyememektense zindana atılmayı şeref bilmişti. Ve onca işkenceye rağmen yönetici olmayı kabul etmeyip şehid edilmişti. Tercih sizin hak namına hatırlatmak bizden
Selam ve Muhabbetle
FACEBOOK YORUMLAR