Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

DEVLETİN YÜZ AKI

04 Haziran 2013 - 06:11

 


Vatandaş, mahcup bir şekilde öne eğilip:


-Abi, size köyden yoğurt getireceğim; bu iyiliğinizi de unutmayacağım. Allah senden razı olsun. Çok teşekkür ederim.


Söz sırası bana geliyor:


-(Tabii ki gururum incinmiş  bir şekilde)


-Ben bir memurum ve bu devleti temsil ediyorum; nasıl olurda bana böyle bir teklifte bulunursun?


-Yardıma muhtaç biri gibi mi duruyorum?


-Bana değil bari bu kuruma biraz saygı göstermen gerekmez mi?


-Bu kurumun hiç mi  itibarı yok mu?


-Yanlış anlamayın Abi!


Bu bir rüşvet değil!


-Peki ne?


-İçimden geldi de öylesine işte…


- Peki sen daha önce beni tanıyor muydun?


-Hayır!


-Akraban, dostun veya ahbabın mıyım?


-Hayır!


-Peki niçin bana bir şeyler getirme gereği duydun?


-Oysaki, dışarıda yardıma muhtaç birçok mağdur vatandaşımız bu teklifi seve seve kabul edebilir. Niye bana teklif ediyorsun?


-Abi, daha önce diğer devlet kurumlarında, kimse bana senin kadar yardımcı olmamıştı. Köylülüğüme bakarak bir şey sayılmıyordum. Memurlar bugün git yarın gel diyerek hep işim yapılmıyordu. Bende başkasını araya koyuyordum.


-O  da: “hediyesiz-yedirmesiz olmaz iş görülmez” diyerek işlerimizi böyle yürütmeye çalışıyorduk….(Türkçesini tercüme ederek yazıyorum tabiî ki)



Belki yalan belki de doğru söylüyordu. Orasını Allah bilir.



Safi ve temiz ruhundan dolayı niyetini anladım ve O’nu kırdığım için üzüldüm.


Demek ki, geçmişin verdiği alışkanlık dedim kendi kendime…



-Bak Aziz Kardeşim!


Siz bu makamların asıl sahiplerisiniz. Devlet size en iyi şekilde hizmet vermemiz için bize bu kadro ve ücreti veriyor. Nereye gidersen git, tüm kurumlar, sana yetkileri dâhilinde hizmetle mükelleftir zaten.


Anlıyordu ve gülümsüyordu. Yüreği kırılmış ve ezikliğin verdiği bir şekilde yine saygı ile eğilerek:


Abi, bir emrin olursa beklerim dedi ve elindeki çefyesini başına takıp gitti…



Ve O  gittikten sonra kendimi ve vatandaşı bulunduğum ülkemin, kıymetsiz ellerde kıymetten düşürülmüş hizmet anlayışını  sorguladım.



Suçlu yine biz devlet memurlarıyız galiba dedim.


“Halkı hediyeye, rüşvete alıştıran zavallı zihniyetler, devlet memurunu itibarsızlaştırıp bir çobanın emeği olan yoğurduna bile el uzatacak kadar alçalabiliyormuş demek ki” dedim.



Oysaki  O vatandaşın hizmetini görürken benim yaptığım ekstra bir şey yoktu. Devletin yapmam için bana verdiği kadro ve ödediği ücret karşılığında görevimi ifa ediyordum sadece.



Merakımdır hep:


Devlet memurlarına yıl sonu başarı ödülleri verilirken nelere dikkat ediliyor?


Bu ödüller ne için veriliyor?


Gözlemlerime göre; memur, maaşını aldığı kurumda normal görevini yerine getiriyorsa ödül alıyor bu zihniyette.


Oysaki o ödüller ne şartlar için konulmuştu biliyor musunuz? Normal görevlerinin üstü bir hizmet sunan bir personele verilmesi içindi.


Ah devletim ah….


Ekstra hiçbir çabası olmayanlar yıl sonu ödülünü alıyor. Ve bu bir gelenek haline geliyor. Doğal olarak ta ne kadar tembel, iş görmez varsa hep bu beklenti içine giriyor…


Bu ne yaman çelişki!



Bu zihniyettir ki, dünya devletleri arasında kalitede yarışamıyoruz…



Bu zihniyettir ki, dünyaca tanınmış bir markamızın olmamasına sebep…



Bu zihniyettir ki, asıl makamların sahibi olan halk, hep aracı birini kullanma gereği duyuyor…


Bu zihniyettir ki, bu halk hala nevi şahsına münhasır bir Cumhuriyetin ilke ve inkılâplarına semavi bir emir gibi ilk maddelerine değiştirilmesi dahi teklif edilemez emrini ilahi bir ferman biliyor…



Bu zihniyettir ki iskarta devlet mesleklerini icra eden devlet memurları fırsatını ve torpilini buldu mu kapağı başka devlet kurumlarına atıyor.



Bu zihniyettir ki; bu ıskarta hizmette görev alanların hizmet sunma şekilleri adeta seviyeleriyle özdeşleştirir.. (üniversite kazanma IQ’ süne sahip olmayan hasbelkader bir  torpil diplomasıyla iş bulmuş ıskarta meslek sahiplerini de varın  siz tahmin edin)



Bu zihniyettir ki, devletin yüz akını teşkil edecek olan memurların, işlerinin yüz akı yerine yoğurtun yüz akı hala gündemimi işgal ediyor…



Bu zihniyettir ki, (M.KARAEL kardaşımın tabiriyle) kararmış kalpli aydınlar üç-beş ağaçtan devrim bekliyor…



Yeter artık! Bu kadar tecrübe yetmez mi?


Bu tür zihniyetlerin hakim olduğu devlet dairelerinde başları ve dallarıyla birlikte budamaların zamanı gelmedi mi?


Bizden hatırlatmasıdır:


Çürümüş, yıkılmaya yüz tutmuş bir binanın yeni bir boyayla ayakta durmasını beklemek hamakattir….


Selam ve Muhabbetle…



M.KARADAĞLI


03/06/2013


 

Bu yazı 2152 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum