Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

İhtiyarlar hakkında

24 Mart 2020 - 14:38

“ Evde kal” sloganının yaygın olduğu bu dönemde gözler bir anda 65 yaş ve üstü ihtiyarlarımıza çevrildi. Bu süreç, sosyal medyaya baygın gençlik için bir sorun teşkil etmezken; ihtiyarlar için can sıkıntısına dönüşüyor. İhtiyarlar, yasaklara rağmen kendini dışarı vurmak istiyor, kuralları tanımıyor... Peki biz bu büyüklerimizi neden içeride tutamıyoruz, evlerini sevdiremiyoruz?


Gençler yalnız kalmak, tablet ve telefonuna gömülmek için fırsat kollarken, ihtiyarlar neden illa da yoğunluğa ve kalabalığa girmek istiyor. Sanırım bunun tek bir cevabı var: Sosyallik. Evet, yalnızlık Allah’a mahsustur. İhtiyarlarımızın çoğunda okuma alışkanlığı da yok ne yazık ki; dolayısıyla bu ihtiyarlarımız kendilerini dışarıya vurmak istiyor, gözleriyle hayatı okumak istiyor, yeni bir haber duymak istiyor; hepsi bu!


İşte böyle bir zamanda aklıma büyük mütefekkir Said Nursi’nin yazmış olduğu kıymetli bir eser olan İhtiyarlar Risalesi geldi. Bu mümtaz Risaleyi yeniden okuma gereği duydum. Böyle bir atmosferde eserin önemini yeniden kavradım.


İhtiyarlar Risalesi, Meryem Suresi’nin ilk ayetleri olan Hz. Zekeriyya aleyhisselamın duasının bir tefsiridir. Hayatın içinde Kur’an’ının nasıl tefsir edebileceğinin en güzel örneklerinden biridir. Said Nursi, kendi hayatından yola çıkarak bize ihtiyarlığın nasıl olacağını gösteriyor bu eserinde. Risalede Kur’an’dan bir çok ayetin manası tefsir edilmiş; bir çok hadis-i şerifin manasına değinilmiş, kelam ilminden, sinemaya kadar bir çok konuya imani çözümlemeler ve ölçüler ortaya konulmuş.


Bu risalenin başka bir ilginç özelliği de Nursi, kendi iç dünyasının kapılarını diğer eserlerinde olmadığı kadar okuyucularına açıyor. Özel duygularını paylaşıyor büyük alim. Gençlik dönemimde ilk okuduğumda kedisine olan muhabbetim bir kat daha artmıştı. İhtiyarlara olan saygım bir kat daha ziyadeleşmişti. Eski Said’ den Yeni Said’e geçiş döneminin ipuçları, bu sürecin bir anda değil de bir süreç içerisinde aşamalı olarak gerçekleştiğini bu risaleden anlamıştım.


İhtiyarlarla paylaşılan ders gibi gözüken bu risale, bir o kadar da gençler için mesajlar içeriyor aslında. İmanın nuruyla hem kendisine hem de etrafındakilere ümit aşılayan bu eser, tüm insanlık için güzel bir ölçüdür.


İhtiyarlar ve ihtiyarlarla hemhal olanlara, güzel bir ölçüdür bence. Ömrü boyunca hem kendi hem de insanların faydasına bir şey ortaya koymak isteyenlerin, dikkatlice ve sindire sindire okuması gereken bir eserdir İhtiyarlar Risalesi.


Eserin ikinci ricasının girişindeki sıralanan kelimeler ihtiyarlık, güz, ikindi vakti gibi betimlemeler, insanın ruhunu sarıyor, doğasıyla buluşturuyor; insana ölümü ve faniliği çağrıştırıyor. Dokuzuncu Söz’ün dördüncü ve beşinci nüktesinde yer alan asr vaktiyle okunduğu zaman biraz daha anlam kazandırıyor tabii olarak.


Bir diğer güzel ölçü ise, bu risalenin geneline de yayılmış olan enfüsi (öznel) tefekkür ile afaki (nesnel) tefekkürü birleştirmesinin örnekliği ve kendisiyle kainat arasında kurduğu benzeşimdir. Bu benzeşim, insana ihtiyarlığı sevdiriyor, sevdiğini bekleyen birini gözlemlemek gibi bir duyguya kaptırıyor bir anda.


“Ben ihtiyarladım, gündüz ihtiyarlamış”… gibi cümleler, Nursi’nin eşsiz edebi yönüne vurgu yapıyor. Allah’ın kendisine tefekkür etmek için sunduğu manzaralar üzerine nasıl düşünüleceğini, nasıl bir tavır sergileyeceğini Said Nursi, bizzat gösteriyor bu risalede.


Kainat manzaralarını restoran, kafe, eğlence merkezleri ya da manzaraya karşı aleni olarak günah işlenen yerler olarak görmekten öte, daha büyük bir işlevi olduğunu hatırlatıyor bizlere. Bu son fasıldır ey gönül, nasıl geçersen geç, demekten öte; bunun tekrarı yok daha çok ibadet, daha çok tefekkür, daha çok insanlık dedirtiyor, insan olana.


Kainattan ölüm dersini aldığında tahmini olarak 35-40 yaşında olan Nursi, bir çok sinn-i kemale (olgunluk) ulaşmış insanın, kainat kitabını doğru okuduktan büyük dönüşümlere nasıl ulaşılabileceğini göstermiş bu risalede. Bu hususta, “ihtiyarlık sabahıyla uyanmak” tabirini kullanıyor. İhtiyarlığı bir uyanış olarak görüyor. İlginç bir mefhum gerçekten de...


Üçüncü, Rica’da gençliği geceye benzeten Said Nursi’nin neden bu tabiri kullandığını anlamak için “Gençlik Rehberi” isimli eserini de dikkatlice okumak gerek. Gençlikte akıldan çok hissiyatın galip gelmesi ve gençlik döneminde insanın gücü, kuvveti yerindeyken kendisini Allah yolundan çevirecek bir çok imkan varken, “ölüm” üzerine düşünmesi pek kolay değildir. İhtiyarlığı sabah olarak görmesi ise ölümle gerçek bir yakınlaşma sağlıyor kuvvetli bir imanda...


“İbadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedî bir gençliktir.” Nursi, bu ifadeleriyle gençlik sermayesinin çok iyi kullanılmasına dikkat çekiyor ve uyarılarda bulunuyor gençlere...


İlginçtir, şiire nadiren yer veren Said Nursi, kendi yaşadığı ruh halini ifade etmek için benim de çok sevdiğim Malatyalı Niyazi-i Mısri’nin divanına atıf yapmış bu risalede. Risale-i Nurları telif etmeye başladığı zaman yanında Kur’andan başka bir kitap olmadığını düşünürsek Niyazi-i Mısri divanın hepsi ya da bir kısmının hıfzında ya da belli kısımları hıfzında olması bile, oluşturulan algının aksine İslam mirasına sırtını dönmediğini, yeri geldiği zaman atıf yaptığını görüyoruz. Şiir esere ve konuya farklı bir güzellik katmış.


“Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım, vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor. Niyazi-i Mısrî’nin;


Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber...


Dediği gibi, ruhumuzun evi olan cismimiz de her gün bir taşı düşmekle yıpranıyor. Ve dünya ile bizi kuvvetli bağlayan ümitlerimiz, emellerimiz kopmaya başlıyor... 


Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden ayrılık zamanının yakınlaştığını hissettim. O mânevî ve çok derin ve devâsız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım.


Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:


Dil bekàsı, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,
Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber...




“O manevi ve çok derin ve devasız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım.” Birçok insan kendi maddi ve manevi yaralarıyla yüzleşmekten kaçarken, görmezden gelirken Said Nursi, bu yaralardan kurtulmak için üzerine gidiyor, arıyor belli bir süre bulamadığını belirtiyor. Demek aramak ayrı, bulmak ayrı, bulamamak ayrı bir imtihan. Bulamadım deyip bir köşeye çekilmektense gerekli fiili kavli duayı yapıp Allah’a tevekkülün nasıl olacağını görüyoruz. Daha sonra bu yaralarının merhemini Sünnet-i Seniyye olduğuna işaret eden Nursi, İkinci Rica’da farzlarını yerine getirme vurgusu varken, bu ricada Sünnet-i Seniyye’ye uyma vurgusunu özellikle öne çıkarıyor.


Ayrıca İhtiyarlar Risalesi’nin genelinde baktığımızda Said Nursi, kendi manevi yaralarının belirli zamanlarda tekrar nüksettiğini ifade ediyor:


İstanbul’da Yuşa Tepesinde, Ankara’daki ehli dünya beni Eski Said zannedip oraya gittim, İstanbul’a geldiğim vb. gibi birçok yerde ve zamanda Nursi, birbirine benzeyen ruh hallerini yaşadığını görüyoruz.


“Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının arkasından tulû etmeye başlamış, başının yarısı beyaz kefene sarılmış” Evet öyle haller var ki evveli de duâdır, ahiri de duâ.... 


İhtiyarlar Risalesi’ni okuyan biri yaşlılara bakış açısını değiştirebilir. Empati yapmaya vesile kılabilir. Nasıl bir şekilde yaşlanmak istediğini, nasıl yaşlanmak istemediğini, geleceğini görür. Otobüse binerken ya da inerken insanları iten yaşlılardan olmak ya da otobüse bindikleri zaman oturacak yer bulamadıkları zaman ‘kalk ben oturacağım!’ tarzı emir kipli cümleleri kullanmak zorunda kalmadan, imanın nuruyla bugününü ve yarınını nurlandırabilir.


Bir Müslümana sorulan en tuhaf sorularından biri de bana göre “boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?” Bu soru en çok ihtiyarlara soruluyor bugünlerde.


“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel!”  


İşte bu süreçte İhtiyarlar Risalesi gibi islam mütefekkirlerince kaleme alınmış eserler okunabilir. Müslüman, yaptığı işlerinde sadece Allah rızasını gözetir. Dolayısıyla Mü’min, ömür sermayesinin değerini bilen ve zamanını iyi değerlendirendir. Mü’min, elindeki işi bitince, yeni bir iş veya ibadetin başlama zamanı geldiğini bilir...


Biz burada fazla açıklama yapmadan, haddimizi aşmadan gerisini okumak isteyenlere bırakarak, hayırlı ve huzurlu bir son vermesi için ihtiyarlarımızı Allah’a emanet edip kesiyoruz.


Selam ve muhabbetle...

Bu yazı 82180 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum