Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

Sınırlandırılamayanı Sınırlandırma Çabası

15 Kasım 2025 - 11:19



Sonsuzluğu kavramak insana ağır geliyor olmalı. Ufku birkaç kilometrelik bir ovayla sınırlı olan insan zihni, ebedî ve sınırsız bir hakikatle karşılaşınca belli ki tedirginleşiyor. Bu tedirginlik kimi zaman öyle boyutlara ulaşıyor ki, o sınırsız hakikati alıp küçük kaplara doldurma çabası başlıyor. Üstelik bunu yaparken de gayet ciddi bir yüz ifadesi takınılıyor: “Hakikat budur, tamamı burada.”

Oysa hakikat, çay bardağına sığdırıldığında hakikat olmaktan çıkar; küçülen hakikat değil, onu bardağa koyan kişinin ufkudur.

İşin ilginç yanı, insanın manevî yolculuğunu kolaylaştıran, ona rehberlik eden, kültür ve dayanışma üreten yapılar aslında tarih boyunca önemli bir rol oynamıştır. Bireyi disipline eden, ahlâkî bir çerçeve sağlayan, toplumsal hafızayı taşıyan bu oluşumlar, doğru ölçüsü korunduğunda kıymetlidir. Yani mesele tarikat, cemaat veya mezhep değildir; mesele onların insanı geliştiren bir okul mu, yoksa daraltan bir kap mı hâline getirildiğidir.

Ne var ki zaman zaman bu yapılar, insanın sınırsız olanı sınırlama arzusunun bir aracı hâline gelir. Hakikate giden yolu genişleten bir rehberlik olması gerekirken, tam tersine, yolu daraltan bir koridora dönüşür. Bir zamanlar birlik için var edilen şey, bir süre sonra birlik adına insanları birbirinden uzaklaştırmaya başlar. Çünkü bu noktada tarikat değil, tarikatçılık devreye girer; cemaat değil, cemaatçilik; mezhep değil, mezhepçilik.

Bu ayrımı kaçırdığımız anda her şey değişir. Manevî bir yolculuk kapısı, bir grubun kimlik kartına; rehberlik eden yapı, “biz ve onlar” duvarına; ortak inanç, bir üstünlük yarışına dönüşür. Sonsuz olanın kapısı açıkken, içeriye sadece “bizden olanlar” davet edilir. Böylece merhameti evrensel olan bir inanç, en dar çerçevede tanımlanır.

İroni tam da burada başlıyor: Sınırsız olan adına konuştuğunu iddia eden kişi ya da gruplar, nedense mesajlarını mümkün olan en dar alana sıkıştırmayı seviyor. Sonsuzluğu temsil ettiğini söyleyenlerin listesi kısa; “herkes için” dedikleri kapı, görünmeyen bariyerlerle çevrili; “kardeşlik” vurguları, yalnızca aynı dairede imza atanlar için geçerli.

Oysa insanlık tarihinin bize gösterdiği açık bir gerçek var:
Manevî yapılar insanı olgunlaştırmak için vardır; fakat bu yapılar ideolojiye dönüştüğünde, yani “-çilik” hâlini aldığında, çatışmaların ve ihtilafların kapısı aralanır.

Bu yüzden problem inanç yollarının kendisinde değil, o yolları dar sokaklara sıkıştıran zihniyettedir.


Sorun hakikatin çokluğu değil, hakikati tekelleştirme arzusudur.
Tehlike, sonsuz olanı küçültmek değil, insanın kendi penceresini kutsamasıdır.

Sonuçta, sınırsız olan bundan etkilenmez; ama insan etkilenir. Çünkü sınırsızı sınırladığını sanan kişi, aslında kendini sınırlamış olur. Manevî yol gösterici olması gereken yapılar, “-çilik” hâline büründüğünde insanları geliştirmez; insanları birbirine karşı mevzilendirir.

Ve tarih bize şunu fısıldar:
Tarikat, cemaat ve mezhep insanı olgunlaştırabilir; fakat tarikatçılık, cemaatçilik ve mezhepçilik savaşlara da yol açabilir.

Sonsuz olanın karşısında asıl sınır, hakikatin değil, insan zihninin daralmasıdır. İşte bütün mesele de burada saklıdır. [email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum