Mahmut Hanpolat

Mahmut Hanpolat

[email protected]

Dev aynasındaki cüceler

12 Aralık 2022 - 18:36

Her köşe başında bir dev aynası... Damlalar kendini umman sanır. Altın varaklı kapılardan bulvarlara taşar körkütük sarhoş adamlar. Her biri bir kum tanesi...

Alabildiğine genişleyen evrene meydan okuyan cüce düşünceler... Sihrin müzmin kurbanları dev aynalarda tutsak. Yüce dağlarla nikah kıymışlar sanki. 

O kurumlu yürüyüş, o eda... Gözler çakmak çakmak bakmakta. Yüzünde aydınlıktan eser yok lakin kendini güneş sanmakta. Karnı her acıktığında şeytanlarla aynı sofrada. 

Merhamet uğramaz konaklarına, sevgi yeşermez kara topraklarında. Secdeleri kendilerinedir, duaları bühtandır. Gözyaşları yalan, gülmeleri üryandır. 

Ay ışığında karalar bağlarlar, çünkü gözleri karanlıklar tarafından kuşatılmıştır. Onların asumanı kuyuların dibidir. Meltemler uğramaz tenlerine, gözleri semaya kör bakar. 

Birkaç kemik, biraz et... Dumura uğramış bir beyin ve kararmış kalp... Bütün duyular yara bere içinde. Efsunlanmış bir dimağla bakınca yeşil vadilere yürür gibiler lakin yürüyüşleri otun dahi bitmekte hicab ettiği çorak topraklaradır. 

Müzmin hastalıkların pençesinde küflenmiştir ruhları. Merhamet membaları kurumuştur gözleri ufka şaşı bakarlar. Avuçlarında günah biriktirir, ayakları yokluğa yürür. Sorsan "Onlar birer gül yaprağı, nar tanesi... Elvan güller filizlenir bakışlarıyla." Oysa kurumuş birer dal parçası, suyu tükenmiş bir dere yatağıdırlar. 

Yakamoz yakışmaz gecelerine, gökkuşağı uğramaz semalarına. Geceleri hiç bitmez onların çünkü güneş doğmaz şafaklarına. Yalancı aynalarda devleşseler de Arş 'ın kitabında yüz çevrilir onlardan. 

Harfleri ters yüz ederler, kelimelere ihanet ederler. İlim uğramaz meclislerine, kalem yakışmaz ellerine. Kalemleri kılıç,  mürekkepleri balçıktır. Ariflerin uzağında, uçurumun kenarındadırlar. Kulakları hakikate sağır, dilleri doğrunun celladıdır.  

Tumturaklı sözlerin maskeleyemediği kimsesizlik çukurudur kaderleri. Sahte yüzlerle sahte gülüşlerin gölgesinde imar ettikleri kumdan tapınakları hakikatin kıyıya vuran ilk dalgalarıyla yok olur gider.

Yâre yâr olan yârenlerle yolları kesişmez sefillerin. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yurdun kimsesiz yalnızlarıdır onlar. Etraflarındaki kuru gürültü kaybolunca marazi tenhalığın zifiri karanlığına mahkum olurlar arzda ve arşta. 

Sonsuzluk iksiri içtiğini sananların sesleri duyulmaz abdallar meclisinde. Dilleri lal olur kadim kelimeleri her işittiklerinde. Ötelerin dilini bilemez aldanmışların şaşkın şahları. 

Yasak elmadan şifa bekleyenlerin cezası sürülmektir huzurdan. Tarihin en ilkel hislerine ram olanların üzerine esenlik yağmurunun damlası düşmez. Bir şimşeğin parladığı an kadar var olabilen acizlerin içi oyuk bir "taht"a bahtlarını bağlamaları onların kıyametidir.

Bu yazı 1021 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum