Devam et! Gözüne değen ilk ışığa aldanma. Kalbinin beklediği nuru gözle. Ufukta belirince ışık artık gözünü ona dik ve sakın başka yere bakma. Her bir çöl serabının, gaflete düşüren her bir yanılgının tek tek senin yamacından döküldüğünü göreceksin. Bırak dökülsüner, korkma! İhtiyacın olan tek şey aşk. Gönlün onu isteyecek onulmaz bir tutkuyla. Bazen evcil düşüncelere dalarak sükunetle bazen yaban sözlerle haykırarak arzulayacaksın onu.
"Gel, sadece gel!" dediğini duyar gibiyim.
"İster göğü yaran bir kasırgayla gel, ister ruha tatlı bir ürperti veren seher yeliyle. İster çılgın denizlerden hırçın dalgalarla gel, ister bir ikindi vakti yağan huzurlu damlalarla. İster bir geceyi yırtan büyük bir vaveyla ile gel, ister bir sahur vakti mihraptan yükselen semavi kelamlarla. Nerden nasıl gelirsen öyle gel! Yeter ki gel! Gelirsen baharlar gelecek, güneş doğacak. Gelirsen kuşlar uçacak, güller açacak. Gelirsen benim adım aşk, benim adım teslimiyet olacak."
Kanatlanıp deliler gibi uçmak istiyorsun. Sen de biliyorsun ki sabırlı olmak zorundasın. Gözünü diktiğin nurlu pınarı yokluyor hayallerin. Gözünü bir kez olsun kırpmak istemiyorsun. Eğer kırparsan yok olup gidecek sanki gelinciklerin, zambakların, leylakların arasından seke seke koşan yavru bir ceylan gibi. Korkuyorsun, gidecek ve bir daha dönmeyecek diye. Gözünde kutsal bir ışık, kulağında ilahi bir nağme, kalbinde kanayan bir yara bırakarak arkasına bakmadan dönüp gitmesinden korkuyorsun.
Baharı müjdeleyen rüyalar görüyorsun. Kılcal damarların aşk deryasına yol bulduğu patikalardan geçiyorsun. Göğün yerle birleştiği yerde gölgeler bir bir kayboluyor. Bu dağlar sanki dağ değil, bu nehirler sanki nehir değil. Dağ nehir oluyor sanki nehir de dağ. İkisi beraber güneşle ve bulutlarla kol kola. Kafan karışıyor, başın dönüyor. Sonra nerden geldiğini bilmediğin bir ses duyuyorsun. Dağlar, nehirler, güneş ve bulutlar bu eşsiz tınılarla semada dört dönmeye başlıyor büyük bir uyum, sadakat ve teslimiyetle. Daha fazlasını kaldıramıyorsun. Olduğun yere yığılıp kalıyorsun.
Uyanacaksın elbet. Uyanınca kalk düştüğün yerden. Derin bir nefes al ve ufka bilgece bak alev almış gözlerle. Evet, gözlerin yanıyor alev alev. Çünkü daha önce hiç bakmadın onlarla. Kalbin artık başka türlü atıyor. Dilin daha suskun. Bundan sonra daha yalnız kalacaksın. Çünkü bilgeliğin bedeli yalnızlıktır. Yüzün daha aydınlık, ayın on dördü gibi. Çünkü zifiri karanlık artık terk ediyor her yerini.
Parlayan güneş, gülüşen bulutlar ve yükselen gökkuşağının ardından sendeki SEN'e ait bir ses "Bela" diyip göğsünü delerek dokunuyor yüreğine. Sendeki Sen'e kulak ver! Hele bir bak ne diyor?
"Müjdeler olsun ey yolcu! Sendeki Sen'e kavuştun. Artık heybende kutlu yükler taşıyorsun. Çorak toprakları terk etme zamanı geldi. Gelincik tarlasına hicret etme vaktidir. Bundan sonra aşka dokunarak, aşkı görerek, aşkı duyarak, aşkı koklayarak yaşayacaksın.
Ilık bir çöl sabahı... Gecenin künhüne ermiş bir bilgelikle uyan kumdan hazinelerin üstünde. Uzan aşkın koynuna boylu boyunca. Kapat gözlerini çünkü açıldı artık gözlerin. Sağ elini uzat semaya ve bırak kendini sevgilinin Esmasına muhabbetle, huzurla ve teslimiyetle.
FACEBOOK YORUMLAR