Ilık bir çöl sabahı… Güneş doğarken gecenin künhüne ererek uyanmaya çalış kumdan hazinelerin üstünde. Yalnız olduğunu haykır gökyüzüne ve fısılda kendi kulağına. Acziyetinin çaresiz girdabını bir gül bahçesine çevirmeyi dene. İçinde şifa bulunan zehri içmekten çekinme. Efsunlu kelimeler söyle hayata ve ölüme dair. Onca pespayeliğin, sıradanlığın ve karanlığın arasından kopup gel. Işığa doğru yol al. Biliyorsun ışık var ve orda bir yerlerde gizlenmiş bir nazlı perdenin arkasına. Bir perde ki sadece dokunduğun zaman fark edebileceğin kadar şeffaf ve ince. Bir perde ki dağlar kadar yüksek, tunç kadar sağlam. Gerçekler kendisine ulaşmaya çalışana karşı her zaman nazlıdır ama cömerttir de perdeler hakikati görmek istemeyene karşı her zaman taş duvardır, aşılmaz settir.
Farkında mısın çelişkilerle dolusun? Bir yanın gül bahçesi bir yanın viran. Bir yanın gökkuşağı öbür yanın acı bir çığlık. Bir yanın vuslat öbür yanın ayrılık. Bir yanın cennet öbür yanın cehennem. Biliyorsun dikenli yollarda yürümek zordur ve ışıklı yollarda yürümek tehlikeli. Lakin senin kararın kesin. Zoru kolay kılan yeminler ettiysen eğer ayağa kalk ve haykır!
“Ey varlığına yüzümü sürmek istediğim parlak ışık! Eğer hasret kaldığım inciye dokunabilirsem onu parmaklarımla yoklayarak alevli bakışlarla eritebilirim. Çünkü güneşe sevdalandım yıldızlar kesmez beni. Seni tek nefeste soluyabilirim en tenha kuytularımın her zerresine rengini verene kadar. Bildiğim en güzel kelimelerle sana dair sonu gelmeyen destanlar yazmak istiyorum. Biliyorum kelimelerin sırtına ağır geliyorsun. Sözlerin damlarsa okyanuslar taşar. Işığın tek başına tüm fezayı deler biliyorum ama gelip kalbin en tenhasına yuva kuruyorsun. Seni, seninle sende yaşamaktan başka yoktur dileğim.”
Daha ilk günden Adem’in kelimeleriyle bir harita çizilmiş kırılmış dallar ve sararmış yapraklar arasına. O kelimeler ki Adem’i Halife yaptı, seni de insan. Sakın dalları ve yaprakları ayıklamaya çalışma! Bekle, Hira’dan yükselen ateş gönlüne düşünce kalk ayağa. Ateş onları yakınca iyi bak! Önce kelimeleri belle, yolu gör; sonra usulca, sabırla ve sebatla yola düş!
Bu dikeni bol, zorlu yolda ayaklarından akan kanlarla toprağı sulaya sulaya yol al. Sakın vazgeçme! Ters yöne esen rüzgarları yırta yırta yol al. Sakın pes etme! Her biri kibirli ustaların necis elleriyle örülmüş çelikten duvarları yıka yıka yol al. Sakın geri dönme! Süslü, cilalı ve sağır edici binlerce albenili sese kulaklarını tıka. Sakın aldanma!
Unutma! Sen sırtını İbrahim’in (as) gönlüne, Yusuf’un (as) rüyasına, Nuh’un (as) gemisine, Musa’nın (as) asasına, İsa’nın (as) kelimesine ve Muhammed’in (as) emanetine dayadın. İşte budur aşkın ve inancın yolu. Ve yine unutma! Karanlık aydınlık karşısında yenilmeye mahkumdur.
FACEBOOK YORUMLAR